Ana Sayfa Genel Mikrobiyoloji ve Terör

Mikrobiyoloji ve Terör

0 Yorum 564 Görüntülenme

MİKROBİYOLOJİ VE TERÖR

Mikrobiyoloji, mikro boyutundaki organizmaları yani mikroorganizmaları inceleyen bilim dalıdır.

Mikros; küçük (gözle görülemeyecek kadar küçük), -bios; yaşam / canlı ve -logos; bilim anlamına gelir. Bu nedenle mikrobiyolojiyi “küçük yaşamların bilimi” şeklinde de tanımlanabilir.

Bu küçük yaşamlar mikroorganizma olarak adlandırılır. Mikroorganizmalar, tek hücreli ve çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük mikroskobik canlılardır.

Mikroorganizmalar üç grupta incelenir:

  • Prokaryotik hücre yapısına sahip olanlar: Bakteriler, Arkeler
  • Ökaryotik hücre yapısına sahip olanlar: Funguslar (mantarlar), Küfler, Mayalar, Protozoa, Algler
  • Hücresel yapıya sahip olmayanlar: Virüsler, Viroidler, Prionlar

Bakteriler, tek hücreli prokaryotik mikroorganizmalardır. Bunlar mantarlardan daha küçük ama virüslerden daha büyüktürler. Bazıları hastalık yapıcı, bazıları zararsız, bazıları ise faydalıdır. Ancak genellikle hastalık yaparlar. Eşeysiz bölünerek çoğalırlar. Bazıları fotosentez yapar, bazıları ise ölü veya canlı organizmalardan beslenirler.

Arkeler, prokaryotik hücre yapısına sahiptir. Olağan dışı ortamlarda yaşarlar. (Oldukça tuzlu ortamlarda, yanardağ kenarlarında, bataklıklarda vb.) Arkelerin hastalık oluşturduğu bilinmemektedir.

Mantarlar (funguslar), ökaryotik mikroorganizmalardır. Tek veya çok hücreli olabilirler. Hücre duvarı bulundururlar. Klorofilleri yoktur bu nedenle fotosentez yapmazlar. İnsanlarda birçok hastalığa neden olurlar.

Virüsler, diğer mikroorganizma gruplarından çok farklıdır. Prokaryot veya ökaryot değildir. Gerçek bir hücre yapısına sahip değildirler yani canlılık göstermezler. Yapılarında DNA (deoksiribonükleik asit) veya RNA (ribonükleik asit) bulunur ancak ikisi aynı anda bulunamaz. Çoğalmak için konak hücre içine girmeleri gerekir. Yani çoğalmak için yaşamın olduğu bir ortama ihtiyaçları vardır. Bu nedenle diğer bir anlamda organizmalarda parazit olarak yaşarlar. Birçok ölümcül hastalığa neden olurlar.

Viroidler, virüsler gibi hücresel bir yapıya sahip değildirler. Protein içermeyen RNA (ribonükleik asit) parçacıkları olup bitki hastalıklarına yol açarlar.

Prionlar, viroidlerin aksine nükleik asit içermeyen ve sadece proteinden ibaret, hayvanlarda merkezi sinir sistemi hastalıkları etmeni olarak tanımlanmış en küçük mikroorganizmalardır.

Mikroorganizmaları çıplak gözle görmenin mümkün olmadığından bahsetmiştik. Bu nedenle “mikroskop” adı verilen görüntüyü büyütmeye yarayan mercek sistemlerinden yararlanılır. Ancak mikroorganizmaların yapısı, içinde üredikleri ortamdan, çok az tepki oluşturan bir dizinle ayırdığından laboratuvarlarda genel amaçlar için kullanılan ışık mikroskobu ile görülmeleri zordur. Ancak boyanarak ve bulundukları yerle olan farklılıkları artırarak daha belirgin hale getirilebilir. Mikroorganizmalar boyandıktan sonra, mikroskopta kolay görülebildikleri gibi büyüklük, şekil, spor ve kapsülleri hakkında da gerekli bilgiler elde edilebilir.

Tanılanan mikroorganizmaların hastalık yapıp yapmayacağı belirlenir. Eğer hastalık oluşturabilecek bir mikroorganizma ise yok edici önlemler alınmalıdır. Bu önlemlerin bazıları sterilizasyon ve dezenfeksiyondur.

Sterilizasyon, bir öldürme işlemidir. Cansız maddelerde barınan mikroorganizmalar ve sporlar öldürülür. Sterilizasyon kimyasal veya fiziksel olarak yapılabilir.

Dezenfeksiyon, cansız maddeler üzerinde bulunan hastalık yapıcı diğer adıyla da patojen mikroorganizmaların yok edilmesidir. Yani dezenfeksiyon ile bir cisim, hastalık yapıcı etkenlerden arındırılır. Bu amaçla kullanılan maddelere dezenfektan denir.

Bu önlemlere rağmen insan vücuduna hastalık yapıcı yani patojen bir bakteri, virüs, fungus veya parazit gibi çeşitli mikroorganizmalar girdiğinde vücudun immün sistemi (bağışıklık sistemi) bu mikroorganizmalara karşı direnç gösterir.

Bu direncin yeterli olmadığı durumlarda dışarıdan takviye gerekebilir. Tedavi için takviye edilen bir ilaç örneği olarak antibiyotikleri söyleyebiliriz. Antibiyotikler, bakterilerde olan ancak insan hücresinde olmayan farklılıkları etkileyerek savunma hücrelerine yardımcı olur. Örneğin insan hücresinin hücre duvarı bulunmazken birçok bakteri tipinde hücre duvarı mevcuttur. Antibiyotik penisilin, bakterilerin hücre duvarı yapmalarını engellemek üzere çalışır. Yani bir nevi immün (bağışıklık) sistemini destekler.

Yazının bu kısmına kadar mikroorganizmaların ne olduğundan, nasıl tanımlandığından ve nasıl yok edilebileceğinden bahsettik. Bundan sonrasında hastalık yapıcı yani patojenik mikroorganizmaları teröre benzetecek olursak, mikroorganizmaların tanılanma ve yok edilme aşamalarını terörle mücadele kapsamında yol gösterici olarak kullanabiliriz. Bu durumu şu şekilde açıklamak istiyorum:

Bir mikroorganizma çeşidi olan virüslerin hücresel bir yapıda olmadığını ve hastalık oluşturup, çoğalabilmesi için mutlaka canlı bir organizmaya ihtiyacı olduğunu belirtmiştik. Aynı zamanda hücresel yapıda olan diğer mikroorganizmaların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için uygun şartlarda -örneğin beslenebileceği bir ortamın- olması gerektiğinden bahsetmiştik.

Virüsler için canlı, diğer mikroorganizmalar için ise canlılıklarını devam ettirecekleri bir ortam olmazsa hastalık yapıcı özelliklerini aktifleştiremezler ve yok olurlar.

Terör için de aynı şey geçerlidir. Canlılıklarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan her türlü imkânı yok edip, ortadan kaldırmak terörün sonunu getirir. Teröre yapılan her türlü para, silah, yiyecek, ilaç, araç-gereçlerin kaynağını kesip, hedefe ulaşmasını engellemek terörün gücünü azaltacaktır.

Her vücudun immün (bağışıklık) sistemi olduğu gibi her devletin de bağışıklık sistemi vardır. Ancak bazen vücutta olduğu gibi toplumda da bağışıklık sistemi zayıflayabilir. Yani toplum; düşünmekten aciz, bilimden uzak, milli şuurdan haberi olmayan, güdülmeye mahkûm durumda, ülke yönetimi ise; her türlü yolsuzluğu yapıp ülkeyi geriye götüren hainlerin elinde olabilir. Bunun sonucunda toplumdaki hastalıklı ve patojenik mikroorganizma olan teröristler devleti ele geçirip yok edebilir.

Bu durumu Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk şu şekilde açıklayıp, yöntem göstermiş:

“Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı!

İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve

Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil

kanda mevcuttur.”

Terörle mücadele etmenin mikrobiyoloji ile ne alakası var demeyin çünkü bize mikrobiyolojiyi öğreten şey bilimdir. Bilimin de her şeyin üstesinden geleceğine inanıyorum.

0 Yorum

Yorum Yap