Geçen yıl Ramazan ayında ara sıra takip ettiğim bir program vardı. Program Serdar Tuncer isimli bir şair tarafından sunuluyordu. Diğer programlara nazaran başarılı buluyor, denk geldikçe takip ediyordum. Orada bir sahabenin hikayesinin anlatılışına tanık olmuştum. Sahabe, kendisine dini sorulduğunda Peygamber’in ümmeti, Allah’ın kulu olduğunu söylemekten çekiniyordu. Bunun sebebi ise Allah’ın kulu ve Peygamber’in ümmeti olmanın büyük bir kudret olduğunu düşünmesiydi. Aynı tutumu sunucu ve konuk da takınmıştı. Allah’ın kulu olmanın kudretinden bahsetmişlerdi.
Konuyu size olduğunca tarafsız aktarmaya çalıştım. Değineceğim kısmın İslam dini ile alakası yoktur.
***
Elbette bir din ile milli bir davanın karşılaştırılması mantıksız olur. Biz senelerdir bu ikisinin birleştirilip bir dava olarak edinilemeyeceğini savunuyoruz. Amacım karşılaştırmak yada ölçüştürmek değil. Yazının devamını okuduğunuzuda niyetimi daha iyi anlayacaksınız.
***
Nejdet Sançar’ın, “Türkçü Gençlere” ismini verdiği bir yazısından alıntı yapacağım: “Yürekli olmayan bir genç, Türkçülüğün engelli ve ıstıraplarla dolu yolunda uzun zaman yürüyemez. Bu hep böyle olmuştur.”
1944 davasında asla taviz vermemiş 2 kişiden biri olan Nejdet Sançar, böyle bir söylemde bulunmuş. Bu düşünce, bugünün Türkiyesi’nde hala doğruluğu devam eden bir düşüncedir. Türkçülük davasına bugünün şartlarında “hakkını vererek” dahil olmak, zorlu ve engelli bir hayatı kabul etmek demektir.
Burada dikkat edilecek şey; Türkçü olabilmektir. “Hakkını vermektir.”
***
Bu davanın Yolbaşçısı Nihal Atsız’dır. Türkçülüğün rehber alınacak son zinciri, Türkçülüğü bu zamana en iyi ve en doğru taşımış kişi kendisidir. Bu sebeple Türkçülerin yolbaşçısı Nihal Atsız’dır. Nihal Atsız, Türkçü olduğu için hayatı boyunca ızdıraplar çekmiştir. Bunun en acısı da, tabutluk işkencesidir. Nihal Atsız, bugün snapchatte maymun efekti yapan, “ponçik koala Berkecan”ın dahil olduğunu iddia ettiği dava için, yalnızca vücudunun sığabileceği, yatağınızda sahip olduğunuz sırtüstü yatarken yüzüstü dönmek “şansına” bile sahip olunamayacak kadar küçük bir hücrede tam 1 yıl kalmıştır.
Nihal Atsız Türkçü’dür. Bu işkenceye maruz kalma sebebi Türkçü oluşudur.
***
Yazının başında bahsettiğim olayı hatırlayın; Sahabe, Tanrı’nın ve elçisinin kudretine erişemediği için kendisini kul dahi saymaya çekiniyordu.
Davanızı tanıyın. Önce “ben Türkçüyüm” demekten çekinin, sonra bu sözünüzün içini doldurmaya çalışın. Sınırlarınızı Nihal Atsız’a göre belirlemeyin; çünkü o bu davanın yolbaşçısıdır. Bu sizi serbestliğe de sürüklemesin; öyle yolbaşçının olduğu davada, yamuk yumuk adamlar nefer olmamalıdır.
Bence Türkçülüğün yükselmesini sağlayacak en önemli husus budur. Yolbaşçının, “Gerçekten Türkçü olmak kolay değildir. Her önüne gelen Türkçü olamayacağı gibi, her Türkçüyüm diyen de Türkçü olamaz.” sözlerini hatırlayın.
Maymun efekti kullanan ponçik koala Berkecan Türkçü değildir.
Siz de “ben Türkçüyüm” derken, buna layık olup olmadığınızı düşünün.
Nasıl layık olacağınızı da Başkurt devrimi bağımsızlık hareketi lideri Ordinaryus Profesör Doktor Zeki velidi, kendine göre şöyle özetliyor; “Türkçülük sadece Türkçüyüm demekle olmamalı. Birazda başarılı olmak gerektir.”
“Başarılı olmak” yaşadığınız alana göre değişkenlik gösterebilir. Yolbaşçının dediği gibi her Türkçü görevini en iyi şekilde yaptığı takdirde Türkçülük yükselecektir.
Yaşadığınız her yere Türklük şuurunu ulaştırın, başarılı bir Türk ve tüm yaşamında Türklük için uğraşmış bir Türkçü olun.
***
Şimdi sorun; “Milleti eleştiriyorsun, sen Türkçü olabildin mi?”
Cevabını da sizden birileri versin.
1 Yorum
Eline sağlık kardeşim