Ana Sayfa Genel Türkçe’nin Türkçeleştirilmesi Konusu

Türkçe’nin Türkçeleştirilmesi Konusu

0 Yorum 812 Görüntülenme

Cumhuriyetin ilanından sonra Son Başbuğ Atatürk’ün yaptığı muazzam inkılaplardan bence en önemlisi Türk Dil Kurumu’nun açılması ve tabiri caizse “Türkçeyi Türkçeleştirme” çabasıdır. Bu kurumun açılmasındaki baş sebep; dilimize özellikle Farsça, Arapça ve Fransızca’dan girmiş olan yabancı kelimelerin Türkçe karşılıklarının bulunması, bulunamaması durumunda ise Türkçe eklerle değiştirilerek Türk diline uygun hale getirilmesinin gerekliliğidir.

Bu uğraşlar, Osmanlı gibi etnik çeşitliliğin, aynı doğrultuda dil ve aksan farklılığının çok olduğu bir devletin ardından iyi denilebilecek şekilde sonuç vermiştir.

Başbuğ’un, kurduğu Türk Dil Kurumu’nda başlattığı bir “dil kurultayı” geleneği vardır. Dil kurultayları genel olarak senede bir kere yapılmıştır. Bu kurum ve toplantılar Başbuğ’un vefatının ardından ülkedeki birçok şeyde olduğu gibi siyasete malzeme olmaktan kurtulamamıştır.

Örneğin dil kurultaylarında sağ görüşü savunan sorumlular doğu taraftarlıkları sebebiyle şapkalı “a” kullanılması gerektiğini, sol görüşlü sorumlular ise batı taraftarlıkları sebebiyle kullanılmaması gerektiğini savunmuşlardır. Böylelikle Türk dili de Türk varlıklarının çoğu gibi siyasete kurban edilmiştir.

Bu siyasi emeller, Türkçe’nin sürekli değişimine sahne olmuştur.

80’lerde bir gazeteci, dil konusunda yapılan sürekli değişiklikleri eleştirmek amacıyla “otturgaçlı göttürgeç”, “ittirgeçli göttürgeç”, ittirgeçli üstten tüttürgeçli otturgaçlı göttürgeç” gibi saçma kelimeler türeterek bu olayları eleştirmiş, kaba bir biçimde dalga geçmiştir. Bu kelimeler, Türkçeye uygun fakat mantıksız kelimelerdir.

Örneğin computerin karşılığı olarak “bilgisayar”, refrigeratorun karşılığı olarak “buzdolabı”, pek kullanılmasa da faksın karşılığı olarak “belgegeçer” gibi kelimelerin bulunması, başarılı şekilde Türkçeleştirme çalışmalarıdır. Türk diline tamamı ile uygundur.

Türk dilinde ince sesli harf ile kalın sesli harf aynı kelime içinde yer almaz. Türk insanının diline, konuşma yapısına uygun olmadığı için böyle kabul edilmiştir. Bu sebepten dolayı Arapça olan “şefkat” kelimesi yerine Türkçe olan “sevecenlik” kelimesi kullanılabilir.

Bunun dışında Türk dilinde “l” harfinden önceki sesli harfler yumuşatılmamalıdır. Okullarda bir dönem İstiklal Marşı tablolarındaki İstiklal, İstiklâl şeklinde yazılmıştır. Zaman zaman bu hata tekrarlanmıştır. Türkçe’nin ahenginden dolayı “l” harfi zaten yer aldığı kelimede öncesindeki ve sonrasındaki harfleri yumuşatmaktadır. Bu sebepten dolayı “l” harfinin ötesinde berisinde şapkalı sesli harf kullanmak gereksizdir.

Türk insanı, bu gibi bilinen kurallara uyarak dahi Türkçe’nin “Türkçeleşmesine” katkıda bulunabilir.

Dil konusundaki zaaflardan bahsetmişken, Nurullah Ataç klasiğine değinmeden geçmeyeceğim. “Latince’den kelimeler bunlar” diyerek kafasına göre kelimeler türeten Nurullah Ataç ve hayranlarının da Türk diline azımsanmayacak zararı dokunmuştur. Dil ahengine dikkat etmeksizin yargılarda bulunmuş, uydurduğu kelimeleri kafasına göre kitaplarında kullanmıştır.

Türk dili, birçok konuda olduğu gibi Türk benliğine zarar vermek için Türk düşmanları tarafından bir silah olarak kullanılmıştır. Dil, bir milletin en önemli varlığıdır. Tarihin en önemli şahidi dildir.

Türk insanını dil konusunda duyarlı olmaya davet ediyorum.

Dilimiz düzelmeden hiçbir şeyimizin düzelmeyeceğini söylüyorum.

0 Yorum

Yorum Yap