Ana Sayfa Genel Hüseyin Nihal Atsız ile Alparslan Türkeş Meselesi

Hüseyin Nihal Atsız ile Alparslan Türkeş Meselesi

3 Yorumlar 23122 Görüntülenme

Bir fikri veya kişiyi desteklemek onu haklı bulmakla olur. Bir çelişki veya ayrılık durumunda her iki tarafı da haklı gören kişi, kimin haklı olduğu hakkında fikri olmayan kişidir. Hem Atsız taraftarı hem Türkeş taraftarı olan kişiler için bunu örnek gösterebiliriz. Bunun sebebini kolayca açıklayabiliriz. Türkeş taraftarları var oluncaya ve sayıları artış gösteresiye kadar Türk Milliyetçiliğinin yani Türkçülüğün önde gelen ismi Atsız’dı. Sonra da öyleydi tabii, eserleri ve yazılarıyla çok fazla kişinin yetişmesini sağlamıştı. Fakat umutsuzluk insanları başka alanlara yöneltti. Siyasetten medet umdular ve 60 darbesinde medyada Kudretli Albay olarak tanıtılan Türkeş’e ümit bağladılar.

60 Darbesindeki Kudretli Albay figürü, dış siyasetten alınmış ve Türkeş ile onun ekibinin yönetimden el çektirilmesi için kullanılmıştı. Çünkü Türkeş’in darbe yönetiminde söz sahibi olmak istendiği biliniyordu. Milli Birlik Komitesi’nde çoğu karar uygun sayıyı yakalayamadığından fazla bir şey gerçekleştirilmiyordu. Türkeş için de komite başkanlığında gözü var diyerek komiteden onu ve onunla birlikte çalışanları tasfiye etmek istiyorlardı. Neticede öyle de tasfiye edilmişti.

O dönemler Arap Yarımadası’nda albayların yönetime darbe yaptığı, sabah erken kalkan generalin yönetime el koyduğu bir zaman dilimiydi. O darbe yapan albaylar için kudretli albay tabiri kullanılıyordu. Türkeş için de basın bu tabiri kullanarak komiteden tasfiye edilmesi sağlandı. Bu yüzden millet onu gerçekten kudretli birisi sanıyordu. Yaşananlar, yapılan hatalar, verilen tavizler, küçük düşmeler böyle bir durum olmadığını anlatacaktı tek tek.

Aslında açık olan ama bazıları tarafından bazı yerleri kavranmayan yerleri tekrar açmaya çalışacağım.

Milli Birlik Komitesi’nden on ikililer olarak tasfiye edildiler. Türkeş Yeni Delhi’ye sürülmüştü. Döndüğünde siyasi parti kurarak çalışma yürütmek istiyordu. Ülkedeki kişilerle mektuplaştı. Ülkeye dönünce bu konuşma ve organize olma işi devam etti. Bunun sonucu olarak yeni bir parti kurmak yerine CKMP’den devam edilmesi gerektiği sonucu çıktı. CKMP oy oranının yükselmesi gerekiyordu. Türkeş genel başkan olduktan sonra oylar düşmüştü. CKMP’nin oy oranlarını yükseltmek için milliyetçilik fikrini sentezleyerek, fikre romantiklik sokarak kitle büyütülmeye çalışıldı. Daha fazla oy için, milletin hassas noktası olan İslam kullanıldı. Bu ayrıca dönemin popülerliğini uymak, bir nevi sömürünün prim yaptığı alana yönelmekti.

Siyaset kariyerinde hep düşük oylar almış, var olan oy oranlarını da düşürmüş Türkeş’i, başarılı bir siyasetçi olarak göstermek hata değilse bilinçli bir yanlış yönlendirmedir. Geçmişte aldığı oylar, var olan oyu düşürdüğü gibi olaylar kayıtlarla sabittir.

Kendi fikirleri ve sağlam fikir insanları olmadığı için Atsız’a sarılanların değerlendirmesini yapmak gereklidir. Bir değerlendirme tarihte yaşanan olayların başından bakılarak değil sonundan bakılarak yapılır.

Sonradan görüşünü değiştirmiş ve aksi istikamette yol almış, farklı işler yapmış birisi için, başlangıçta şöyle bir şey var ama diye yapılan savunmalar geçersiz ve mantıksızdır. Bir insan bir düşüncede ise, bizim onu öyle değerlendirmemiz için hep o çizgide kalması gerekir.

Örneğin Pertev Naili Boratav’da milliyetçilik duygusu hâkimken komünist olmuştur. Ömrü boyunca da böyle hareket etmiştir. Şimdi bu kişi başlangıçta milliyetçi diye değerlendirilme yapılırsa saçma ve mantıksız olur.

Şimdi biz de son noktadan duruma bakalım.

Normal birisi hem Atsız’ın görüşünü hem Türkeş’in görüşünü aynı anda benimseyemez. Çünkü ikisi birbirine zıt olmakla beraber uzaktan yakından da alakaları yoktur. Bu son noktada olan bir değerlendirmedir. Bu tezi başlangıç durumundaki iddialarla çürütmeye çalışmak gülünç olur.

Farklı farklı değerlerimiz olabilir. Bunlardan hep yararlı kısımları alarak gelişme gösterebiliriz.

1975 yılında Atsız ‘Ne Yaptığını Bilmeyenler’ yazısında Türkeş için liderlik davası Don Kişot cakasından ibarettir diye açıkça yazmıştır ve yüksek tepelere çıktım zannıyla aldanan şahsı şu sözleriyle tüm haklılığıyla itham eder “Yüksek tepelere kartal da çıkar, bazen yılan da çıkar ama kartal yükselerek, yılan sürünerek çıkar.”

1969 Kongresiyle aranın açılması ve sonra olan olaylar ve yetmişli yılların getirdiği net ayrılık ortadadır. Türkeş Atsız’ın cenazesine katılmamış ancak Atsız’ın vefatının ardından bir taziye mesajı yayınlamıştır.

Zamanın yaşayan bütün milliyetçileri Atsız’ın vefatıyla sarsılmış, milliyetçileri yas kaplamıştır. Bu ortama ayak uydurmak için yayınlanan mesajların samimiyetsizliği elbette son derece açıktır. Kaldı ki Türkeş’in, Atsız’ın cenazesine gitmeye yüzü zaten yoktur. Kendisine ısrar edildiği halde katılmadığını da yazılan hatıralardan öğreniyoruz.

Yücel Hacaloğlu’nun Türkeş’e yönelttiği cenazeye katılma ısrarını kabul etmemesini Hakkı Öznur, Ülkücü Hareket, Portreler kitabından ve cenazeye gitmemesi ile ilgili bilgileri Hulusi Turgut, Türkeş’in Anıları Şahinlerin Dansı kitabından öğrenebilirsiniz. Hulusi Turgut’a cenazeye gitmeye  “gerek görmedim” diye belirtmiştir.

Cenazesine katılmasına ısrar edilen birisini kabul etmiyor. Birisi sorduğunda gerek görmedim diye cevap veriyor. Şimdi yayınlanan taziye mesajının samimiyetine kim inanır?

Türkçü diye kendini tarif eden birisi kesinlikle ayrıştırmacılık yapmaz. Bu günümüzde çok apaçık bir noktadır. Türkçülük, Türk milletini bir bütün haline getirmek isteyen bir düşüncedir. Türk’ün yararı için kullanılan bir şeydir. Bunu bir taraftarlık, partizanlık, yandaşlık kılıfına sokmak Türk milletinin zararına olacak bir davranıştır.

Türk milletinin yararına olacak şekilde Türkçülük, siyasette verilen kararların sonucu olarak olmalıdır. Ancak hiçbir zaman Türkçülük fikri taraftarlık haline getirilen particilik unsuruyla bağdaşmamalıdır. Siyasilerin basit düşünceleri partiler üstü düşünce ve fikir olarak belirtiliyor. Bu basit düşünceler bile partilerin taraftarlığına girmiyor iken, Türkçülük asla girmemelidir.

Başbuğ, başkomutan demektir. Hiçbir zaman o mevkiye ulaşmamış kişiye methiye düzmek için bile denmez. Çünkü Türklerce kutsal görülen bir mevkidir. Türk milleti genellikle son başbuğ olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü görmektedir.

Sokak hareketiyle, milleti birbirine kırdırarak, hukuksuz komando kamplarıyla ona, buna verilecek bir unvan değildir.

1962’de Atsız’ın yazdığı 9 ışığı, 1965’de 9 ışık doktrini diye doktrinize eden kişi de Alparslan Türkeş’tir. Atsız’ın çıkardığı Türkçülüğün kalesi olarak ifade ettiği Ötüken dergisini, Türkeş teşkilatlarına yasaklatmıştır.

Ötüken’i partisine yasakladığı genelgeyi de tam bir siyasi kıvraklığıyla Atsız ve kardeşi Nejdet Sançar’dan saklamıştır. Nejdet Sançar sorduğu zaman öyle bir şey yok diyor, ancak parti de Atsız ve Ötüken aleyhinde propagandaya izin veriyordu. Ancak yalancının mumu yatsıya kadar yandı. Gerçek gün ışığı gibi açığa çıktı. Türkeş partisine o derginin girmesini yasaklamış. Hatta teşkilat içi etkinliklerde Atsız’ın eserlerinin kullanılmasına da karşı çıkmıştır.

Atsız bunun için “Neşriyatımız partilerine çok zarar veriyormuş. Biz Türkçülük yaptığımıza göre, bu neşriyattan zarar gören partinin canı cehenneme” demiştir.

Fethullah Gülen’e yazdığı övgüler, övgünün sahibinin yaptıkları ortadadır. Ayrıca dini bu işlere alet edenlerin kötü niyetleri olabileceği, din hassasiyetinin birtakım kişiler tarafından kullanılabileceğine de büyük bir örnektir. Bu yüzden İslam inancı üzerinden fikir hareketi sanılan bir dava yürütmek anlamsız bir durumdur.

Buğra Atsız Türk Ocaklarının Fethullah Gülen’e verdiği Atsız ödülü hakkında Türk Ocaklarına mektup yazmış ve ödülün geri alınmasını sağlamıştır.

Atsız’ın da dediği üzere “Başkan olacak adamın bütün ömrü dimdik geçmiş olmalı, mazisinde kendisini küçük düşürecek bir zaaf bulunmamalıdır.”

Milliyetçiliğe hizmet etti diye sahiplenmek olacak iş mi bu? Milliyetçiliğe milliyetçilerinin kendisi sahip çıkmıştır. Milliyetçilik kimsenin tekelinde olan bir düşünce değildir.

Türkeş’in romantik ve asker yönünden kaynaklanan psikoloji, sağlam fikir besin kaynağı olan Atsız’ı reddedemiyor. Onun fikirlerini sulandırarak kullanıyor.

Türkeş, Atsız’ı hocası kabul etmişti. Irkçılık Turancılık davasında yanına giden sıradan bir subaydı.

Eskiden bir parti vardı. Yukarıda da bahsettiğimiz partinin adı ise CKMP idi. Yani Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, günümüzdeki adı Milliyetçi Hareket Partisidir. CKMP normal bir parti idi. Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Türkiye Köylü Partisi’nin birleşmesiyle kurulmuş, başına da CMP’nin başkanı Osman Bölükbaşı geçmiştir. Sonra genel Başkanlığına Türkeş geçti.

Osman Bölükbaşı liderliğinde girdiği 1961 genel seçimlerinde %14 oy alarak üçüncü parti olmuş. Aynı parti 1965 seçimlerine Türkeş’in genel başkanlığında girip %2 oy almış. Ama siyasi bir başarı yakalayamadıkları için kongreye gitme kararı alındı. Yukarıda da değinildiği üzere bu kongrede milletin hassas noktası olan İslam oy toplama aracı haline getirildi.

Cumhuriyetçi Milliyetçi Köylü partisinden İslam’ı kullanma partisine dönüş 1969 Adana Kongresidir.

Burada bazı uydurmalar sayesinde yanlış bilinen şeyler var. Mesela CMKP’ye Türkçü bir partidir deniliyor.

CMKP’nin başkanı Osman Bölükbaşı da, partisi de Türkçü falan değildir. Buna dair bir söylemleri ya da eylemleri yoktur. CKMP’ye “Türkçü partiydi” demek bir spekülasyon üretmektir.

Türkeş ve ekibi oy kaygısı güttüğü için partide İslami motifleri kullanmayı tercih etti. Partinin adını değiştirerek başladılar. Adı Milliyetçi Hareket Partisi oldu. İslami sembol ve sözler kullanılmaya başlamıştı.

Burada birtakım uydurmalar daha var. Gerektiği ve yaygınlaştığı için düzeltmekte fayda var. Birileri bilinçli olarak bozkurt sembolü, yerini üç hilale bıraktı iddiasını ortaya atıyor. MHP’nin kuruluş kongresinde Bozkurt sembolü yerini üç hilale falan bırakmamıştır. CKMP’nin sembolü terazidir.

Dolayısıyla “bozkurtlar” da yoktu ve bu “ülkücüler” adına da dönüşüm yaşamadı.

Bu kongrede üzerinden Türkçüler, milliyetçi oldu diye bir tabir ifade ediliyor. Türkçüler her zaman milliyetçidir. Türk milliyetçiliğine verilmek istenen özel isim Türkçülüktür.

Partinin kuruluşundan sonra ülkücüler, parti ve başta Türkeş tarikatlara yakınlık göstermeye başladılar. Türkeş önce ‘hac’ vazifesini yerine getirdi. Sonra birtakım tarikatlarla karşılıklı ziyaretler, hediyeleşmeler oldu.

Davadan döneni vurun ben de dönersem beni de vurun gibi sözler sarf ederek Ali Balseven’in katledilmesine yol açıldı.

Gerçek gün ışığı gibidir. Mutlaka pencereden içeriği doğar. Türkeş’in sandığınız gibi milliyetçiliğin gelişmesine ya da herhangi bir duruma katkısı olmamıştır. Milliyetçiliğin gelişmesi sadece ve sadece milliyetçi kişiler sayesinde olmuştur.

17.08.2016

3 Yorumlar

3 Yorumlar

Karakeçili 17 Ağustos 2016 - 18:58

Kanım eline sağlık. Umuyorum ki bu yazı bir çok milliyetçiye doğru yolu gösterecektir.

Umutce 10 Ocak 2019 - 19:19

Böyle düşünen Türkçülerin olması bana umut veriyor,inanın bu şanlı sıfat dahi her gün daha da kirleniyor…Kalemine sağlık soydaş,umarım umut olur bizlere…

yonat 7 Mayıs 2019 - 18:42

Hocam bu yazınızı çok beğendim bir bölümünü olduğu gibi alıp bir forumda paylaşabilirmiyim?

Yorum Yap