Bugün savaşmak, asırlardır savaşmaya programlanmış, bugün savaş sahalarını mevzilerden sokaklara taşımış, 80 milyon vatandaşını öldürmüş Mao’nun, yaklaşık 30 milyon insanın ölmesine sebep olmuş Stalin’in neferleri tarafından, barış türküleri söylenerek, halaylar, protestolar eşliğinde ötelenmektedir.
Peki ya savaşmak, ölüme koşmak, varlığını bir ülkü uğruna hiçe saymak, ne kadar değerli, ne kadar önemlidir?
Bir millet, “yarının türküsünü” söyleyebilmek ve varlığını sürdürebilmek için savaşmaya mahkûmdur. Örneğin; 23 Mayıs 1040 tarihinde Selçuklu’nun Gazne’yi yenmesi sonucunda Anadolu topraklarında kurulan 1000 yılı aşkın bir Türk egemenliği söz konusudur. 23 Mayıs 1040 tarihinde vuku bulan Dandanakan Muharebesi, bugün birçok farklı etnik topluluğun mekânı, farklı güçlü ülkelerin, aylak askerlerinin postalları ile bastığı Türk yurdu Anadolu’da kurulan Türk egemenliğinin ilk nişanı olmak zorunda bırakılmıştır.
Anadolu; Anadolu’ya yıldırım gibi düşmüş Çağrı Bey, Tuğrul Bey, Afşın, Kutalmış, İbrahim, İnal, Yakutu, Resul Tegin, Buka, Anasıoğlu ve Hasan Artuk’tan, Selçuklu hükümdarı Alparslan’a, Anadolu’da “Yıldırım” ünvanını almış Bayezid’e, Asya’nın gözdesi, Avrupa’nın göz bebeği İstanbul’u fetheden Fatih’e, Viyana’ya kadar toprakları genişletmiş, Türk hakimiyetini Kızıldeniz’e kadar taşımış Kanuni’ye ve diğer önemli Osmanlı padişahlarından, Türkistan’da şehid olmuş, Başbuğ’un deyimiyle bir gûrub ihtişamıyla batmış Enver Paşa’dan, son Başbuğ Gazi Mustafa Kemal’e, kurmaylarından Fevzi Çakmağa kadar birçok asil hükümdarın ve askerin savaş sahası, uğruna göz kırpmadan ölüme gidebileceği vatan toprakları olmuştur.
Bugün, Anadolu toprakları bu hükümdarların ve askerlerin beşiği olmaktan çıkmış, varlığını yabancı ekollere, çıkarcı siyaset adamlarına, yetersiz generallere bırakmıştır! Bugün, barış türküleri söyleyerek; televizyonları, gazeteleri, dergileri ve bunlar gibi sosyal mecraları ellerine geçirmiş olan sinsi Türk düşmanları, Türk evlâtlarını mikrop düşüncelerle zehirlemekte, “barış” uykusu ile uyutmakta ve savaşa karşı hazırlıksız olma diktasına mahkûm bırakmıktadırlar. Bugün, bilimin kabul ettiği, dinin bir ruha ihtiyaç duyduğu gerçeği Anadolu topraklarında yerini gereksiz ütopyalara, sahte peygamberlerin palavralarına bırakılmıştır.
Türk istikbâlinin asil evlatlarının en önemli görevi; bu sinsi düşmanları yok etmektir!
Şimdi, barış propagandası yapan herkese kulak tıkama, asil Türk ruhuna yeniden kavuşana dek savaşma vaktidir. Tarih bilmeyen sözde tarihçilere, amacı dolandırıcılık olan sinsi siyasetçilere, sokakları etnik süprüntülere bırakmamızı amaçlayan televizyon programlarına karşı; dik, asil ve vakur Türk duruşunu sergilemek gereklidir. Türk istikbâlinin evlatları, önce Anadolu’yu bu böceklerden temizlemeli, sonraki öncelikte anayurda ulaşmayı ve Türk adını dünyaya yeniden tanıtmayı ülkü edinmelidir.
Verilecek bu savaş, Türk adının geçtiği her savaş gibi kutlu bir savaş olacaktır. Bu savaşın, barış olgusuna ihanet etmek için değil, düşmanlıkların en acısı olan kardeşlerin düşmanlığını engellemek ülküsü ile yapılacağı unutulmamalıdır. Türk milleti, dünyaya hükmetmiş, bu hükme hasret kalmış bir budundur. Türk birlikteliğinin ve kardeşliğinin bekâsı için Türk olmayanlar ezilmeli, yeniden bu hükümdarlık kazanılmalıdır. Bugün, bir Türk gencinin en önemli görevi, kardeşimiz kabul ettiğimiz devletlere ulaşmak, hasret gidermek ve bütünleşmek gayesini başarıya ulaştırmaktır.
Başbuğ’un 110 yıl önce söylediği gibi; Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Bu yolda en yakın dostumuz damarlarımızdaki kan, tek sınırımız gök, kutlu sancağımız gözümüz gibi kara olmalıdır.
Arkadaşlar, haydi artık saflar dizilsin!
3 Yorumlar
Barış, savaşın başka metotlarla devamı ve silahlı savaşa hazırlığın ayrı bir şeklidir.
-H. Nihal ATSIZ
Ellerinize saglik
Teşekkürler.
Ellerine Saglik