Enerji, uluslararası ilişkilerde büyük önem taşır. Siyasette, ekonomide, diplomaside,
güvenlikte çok önemli olan bir kaynaktır. Ona sahip olanlar tarafından stratejik bir silah
olarak kullanılır. Çetin mücadelelerin, kanlı savaşların nedenleri arasında ilk sıralarda gelir.
Enerji kaynaklarının dünyadaki dengesiz dağılımı dikkate alındığında, Đngilizlerin ünlü devlet
adamı Winston Churchill’in şu sözleri daha iyi anlaşılır: “Bir damla petrol, bir damla
kandan daha değerlidir”. Ülkelerin artan enerji talebinin yanında, artan nüfus da enerji
alanındaki rekabeti keskinleştirir. Enerjinin çıkarılıp işlenmesinden başlayarak, arzında,
pazarlanmasında, taşınmasında zorlu bir rekabet söz konusudur. Ancak enerji arz
güvenliğinde kolay çözümler yoktur. Enerjinin erişilebilir ve sürdürülebilir olması da kolay
değildir. Hem kaynak bazında hem tedarikçi ülkede hem de taşıma güzergâhında çeşitlilik
sağlanması zordur. Günümüzde aynı anda hem ucuz, hem temiz, hem güvenli, hem de sürekli bir enerji kaynağına sahip olmak için yoğun çaba göstermek, gelişmeleri yakından takip
etmek gerekir.
Dünyada enerji kaynaklarının tüketim kompozisyonu değişim halindedir. Gelişmiş
ülkelerin yanı sıra gelişmekte olan ülkelerin, en başta da Çin’in enerji talebinde büyük artış
söz konusudur. Kömürün ağırlığında bir miktar azalma, petrol, doğalgaz ve nükleer enerji
kullanımında ise bir miktar artış gözlenmektedir. Su ve rüzgâr enerjisinin tüketiminde de artış
gözlenmektedir. Enerji üretiminde ise Orta Asya, Hazar ve Ortadoğu, yani Avrasya’nın
merkezi ve çevresi öne çıkmaktadır. Ülkelerin büyümesine koşut olarak, enerji tüketimi de
arttığından, enerji kullanımında tasarruf, verimlilik arayışları önem kazanmaktadır. Farklı
enerji kaynaklarının, yeni, yerli ve yenilenebilir kaynakların önemi hızla artmaktadır.
Enerji kaynağı açısından zengin ülkeler, bu kaynağı diplomaside etkili bir araç olarak
kullanırken, tüm devletler, ikili ve çok taraflı siyasette, enerji güvenliğine büyük özen
gösterirler. Enerji temininde dışa bağımlı olmanın, dış politikada manevra sahasını daralttığını
bilirler. Enerjiyi, sadece ekonomik gelişmenin temel şartı olarak değil, aynı zamanda siyasi
bağımsızlığın ve ulusal güvenliğin de temel unsuru olarak kabul ederler. Gelişmiş ülkeler,
“enerji politik” denilen enerji siyasetinde, bilimsel bilgiyle beslenen, inisiyatif alabilen,
proaktif politikalar izlerler. Bu sayede enerji alanında başarılı adımlar atar, azami kazanç
sağlar, kayıplarını en aza indirmeye çalışırlar.
Dünya birincil enerji tüketiminde, fosil yakıtların ağırlığı devam edecektir ki, özellikle
Türkiye’nin çevresinde yaşanan siyasi gelişmeler, iç savaşlar, çatışmalar ve işgaller de, büyük
güçlerin, emperyalist merkezlerin, bu hesabı yaptıklarını göstermektedir. Farklı kuruluşların
ve uzmanların öngörülerinde kimi değişiklikler olsa da, 2020 yılında da fosil yakıtlar, yani
petrol, kömür ve doğalgaz en çok tüketilen enerji kaynakları olacaktır. Farklı tahlil ve
tahminlerin ortalaması alındığında, petrolün yaklaşık yüzde 40, kömürün yaklaşık yüzde 30,
doğalgazın da yüzde 25 oranında tüketileceği hesaplanmaktadır. Kısacası, önümüzdeki
yıllarda da fosil yakıtların baskın konumu değişmeyecektir.
Buna karşılık nükleer enerjinin ve hidroenerjinin payları yüzde 3 – 4 düzeyinde tahmin
edilmektedir. Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına ise yüzde 1 oranında pay ayrılmaktadır.
Ancak belirtmek gerekir ki, yukarıda da değinildiği üzere, farklı kuruluşların farklı öngörüleri
söz konusudur. Örneğin; piyasa değeri olarak dünyanın en büyük enerji şirketi olan Exxon
Mobile’ın araştırmasına göre; 2025 yılına kadar doğalgaz, kömürün yerine geçip dünyada en
çok kullanılan ikinci enerji türü olacaktır. Şirket, doğalgazın kömürü geçmesine neden olarak
çevre koşullarını öne sürmektedir. Kömürden daha çevre dostu bir yakıt olan doğalgaz tüketiminin 2040’a kadar yüzde 65 artacağını öngörmektedir. Kömür tüketiminde ise
önümüzdeki yıllarda biraz daha artış, sonrasında ise sert bir düşüş beklemektedir.
1 – Türkiye’nin İthal Enerji Bağımlılığının Boyutları
Dünya Enerji Konseyi’nin Türkiye’yle ilgili verilerine göre; enerji talebi artan
ülkelerden olan Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılık oranı yüzde 72’dir ve toplam ithalatı
içinde enerji kalemi yüzde yaklaşık 25’lik paya sahiptir. Bu yüksek enerji ithalatı, artan cari
açığın en büyük nedenidir. Hem gelişmekte olan hem de nüfusu artan bir ülke olarak bu
durum, Türkiye açısından sürdürülebilir değildir. Türkiye, petrol ve doğalgazda büyük ölçüde
dışarıya bağımlıdır. Ülke bazında ele alındığında, en çok enerji ithal ettiği iki ülke Rusya ve
Đran’dır. Türkiye, yıldan yıla oranlar küçük ölçüde değişse de, kabaca, kullandığı doğalgazın
yüzde 60’ını Rusya’dan ithal etmektedir. Rusya Türkiye’nin bir numaralı dış ticaret ortağıdır.
2013 itibariyle iki ülke arasındaki ticaret hacmi, dolaylı kalemlerle birlikte 50 milyar dolara
ulaşmıştır ve denge Rusya’nın lehinedir. Rusya Türkiye’deki doğalgaz dağıtımında da
ortaklıklarla hisse sahibidir. Đç piyasada da enerji sektöründe etkili olmakta, yatırımlar
yapmakta, ortaklıklar kurarak, Türk şirketlerini satın alarak gücünü pekiştirmektedir. Mersin
Akkuyu’da yapımına başlanan Türkiye’nin ilk nükleer santralinin yapımından işletmesine,
yakıt tedarikinden yönetimine kadar yüzde yüz Rusya tarafından üstlenilmesi de, Türkiye’nin
Rusya’ya olan enerji bağımlılığını artıracak bir diğer unsurdur.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) raporlarına göre; 2011-2013 yılları
arasında ham petrol ithalatında Đran ve Rusya’nın payı düşüş eğilimindeyken, Irak’ın payı
artmıştır. 2013 yılında 2012 yılına göre, Đran’ın payı yüzde 39’dan yüzde 28’e, Rusya’nın
payı yüzde 11’den yüzde 8’e düşmüş, Irak’ın payı yüzde 19’dan yüzde 32’ye çıkmıştır.3
Doğalgazda ise 2013 yılında kaynak ülkeler bazında Türkiye’nin doğalgaz ithalatı şöyle
gerçekleşmiştir: Rusya yüzde 58’le ilk sıradadır. Onu yüzde 19’la Đran takip etmektedir.
Azerbaycan yüzde 9, Cezayir LNG olarak yüzde 9 paya sahiptir. Nijerya’nın payı ise LNG
olarak yüzde 3’tür.4
Türkiye’de tüketilen doğalgazın yaklaşık yarısı elektrik üretiminde kullanılmaktadır.
Đlk sıradaki elektrik üretimini birbirine yakın oranlarla (yaklaşık yüzde 25’er) sanayi ve
konutlardaki tüketim takip etmektedir. Doğalgazda Türkiye’nin yerli üretiminin tüketimi
karşılama oranı yüzde 1.5’tir. Bu oran, doğalgazda dışa bağımlılığın süreceğini de gösterir.
2013’te Türkiye’nin toplam enerji ithalatı 55.9 milyar dolar olarak gerçekleşmiş, toplam
ithalatının yüzde 22.2’sini oluşturmuştur. Bu fatura aynı zamanda toplam dış ticaret açığının
da yüzde 56’sını oluşturmaktadır.
Türkiye’de zaman zaman enerji temininde yaşanan sıkıntılar, petrol ve doğalgaz
fiyatlarındaki dalgalanmalar ve bu ürünlerin ithalatındaki artışlar, yaşamın her alanında
etkisini göstermektedir. Sanayi üretiminden konutlardaki aydınlanmaya, hane halkının
ısınmak için tükettiği yakıttan artan cari açığa dek her alana yansımaktadır. Doğalgazı en çok
elektrik üretiminde, konutlarda ve sanayide kullanan Türkiye, al ya da öde ilkesine göre
yaptığı anlaşmalar ve garantili alım nedeniyle de, dünya ortalamasına göre daha yüksek bir
doğalgaz faturası ödemektedir. Bu durum aynı zamanda sanayinin rekabet gücünü olumsuz
etkilemekte ve konutlarında doğalgaz kullanan yurttaşların bütçesini sarsmaktadır.
Türkiye’nin 1990 – 2011 dönemi enerjiyle ilgili verileri incelendiğinde 1990’dan bu
yana dışarıya bağımlılığın hızla arttığı görülür. Enerji talebini yerli üretimle karşılama oranı
1990’da yüzde 48.1 iken, 2000’de yüzde 33.1’e, 2010’da ise yüzde 29.2’ye gerilemiştir. Son
dönemde izlenen politikaların sürdürülmesi halinde, birincil enerji tüketiminde yüzde 70’ler
düzeyinde olan dışa bağımlılığın süreceği ve daha da artacağı saptanmaktadır. EPDK
analizlerine göre; Türkiye’de 2010 – 2030 döneminde yapılacak enerji yatırımlarının toplamı
225 – 280 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir. Enerji yatırımlarında en büyük pay
makine ve donanıma aittir. Yatırım tutarının asgari yüzde 60’ının makine ve donanım alımına
ayrılacağı kabul edilirse, 20 yıllık dönemde 225 – 280 milyar dolar olması tahmin edilen
enerji yatırımlarının 135 – 168 milyar dolarlık bölümünün makine ve donanıma harcanacağı
görülür. Türkiye’nin enerjideki yüksek bağımlılığı, araç / gereç / donanım dikkate alındığında
çok daha yüksek boyutlara ulaşmaktadır. Şöyle ki, Türkiye, elektrik üretim ekipmanları için
her yıl 7 – 8.5 milyar doları yurt dışına aktarmaktadır ve birçok alanda olduğu gibi ekipmanlar
konusunda da Çin, Türkiye için en büyük kaynak konumundadır.5
Bu durum, sadece iktisadi ilişkilerde değil, siyasi ve diplomatik ilişkilerde de sık sık
gündeme gelmekte, Türkiye’ye karşı caydırıcı bir koz olarak kullanılmaktadır. Türkiye’nin
Malatya’nın Kürecik ilçesine yerleştirilen füze radarı sistemi, yine Türk topraklarına
yerleştirilen patriot füzeleri, Suriye gibi konu başlıklarında Rusya ve İran’la farklı cephelerde
olduğu dikkate alınırsa, bağımlılığın siyasi yansımaları daha net görülür. Yüksek enerji
bağımlılığı iktisadi boyutunun yanında, siyasette, diplomaside, ulusal güvenlikte de ciddi
riskler yaratır. Türkiye, petrol ithalatında Rusya ve Đran’a karşı alternatif yaratmış ise de,
doğalgaz temininde bu iki ülkeye karşı ciddi bir seçenek yaratabilmiş değildir. Enerji koridoru olmak, enerji dağıtım üssü olarak öne çıkmak amacıyla muhtelif enerji geçiş güzergâhları,
enerji nakil hatları için projeler üreten veya üretilen projelere katılan Türkiye, muhtelif
projelere karşın, bu konuda henüz umduğu sıçramayı yapamamıştır. Ekonomik, stratejik,
jeopolitik engelleri aşmakta zorlanmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin bizzat kendisinin de içinde
bulunduğu enerji projelerinde zaman zaman Rusya ile ters düşmesi de (örneğin; başarısızlıkla
sonuçlanan NABUCCO gibi) Türkiye’nin Rusya’ya karşı elini zayıflatan bir diğer unsurdur.
2 – Rusya’nın Enerji Kartı
Rusya, dünyanın en önemli enerji üreticilerinden biridir. Yeryüzünün en zengin
doğalgaz rezervlerine sahiptir. Dünyanın en büyük doğalgaz ihracatçısıdır. Petrol ihracatında
da dünyada üçüncü sıradadır. Uluslararası enerji piyasalarında çok etkili bir aktördür. Enerji
öncelikli bir ekonomi politikası gütmekte, enerjiyi dış politikasında çok temel, stratejik bir
silah olarak kullanmaktadır. Sadece güçlü bir enerji tedarikçisi olarak değil, aynı zamanda
enerji geçiş yollarını denetleyen büyük bir devlet olarak da jeopolitik, stratejik, ekonomik ve
diplomatik ağırlığını artırmaktadır. Ayrıca, bölgedeki tarihsel konumunu, gücünü, ittifak
ilişkilerini kullanmakta, bölge ülkeleri üzerindeki ekolojik hakimiyetini pekiştirmekte,
yumuşak güç unsurlarını da devreye sokmaktadır. Enerji ihracında pazarını genişletip
çeşitlendirmekte, güçlü ilişkiler içinde olduğu Çin’le enerji alanında dev işbirliği projelerine
imza atmaktadır. “Dünyanın fabrikası” olarak nitelenen Çin’in Rusya’dan yaptığı enerji
ithalatı, Rusya’nın elini güçlendirmektedir.
Rusya, her ne kadar son dönemlerde Ukrayna ile yaşadığı sorunlar ve Kırım’ın
Rusya’ya katılması nedeniyle G 8’den6
dışlanmış, üyeliği askıya alınmış ise de bu ülkeler
arasındaki en büyük enerji üreticisi ve ihracatçısıdır. Ülke siyasetine devlet başkanı Vladimir
Putin’in ağırlığını koymasıyla birlikte benimsenen enerji politikası, petrol ve kömürde göreli
olarak liberal ve özel sektöre öncelik tanıyan bir yaklaşıma sahipken, doğalgaz ve elektrik
üretiminde devlete ağırlık vermektedir. Ülkenin sadece ekonomisinde değil, politik ve
diplomatik adımlarında da önemli yer tutan enerji sektöründe, en büyük ulusal enerji şirketi
olan Gazprom’a stratejik önem verilmektedir. Bu kuruluşun yöneticileri Putin’e yakın
isimlerden oluşmaktadır.
Rusya, dünyanın ve Avrasya’nın en büyük güçlerinden olan Çin’le her alanda gelişen
ilişkilere sahiptir. Đki ülke birbirlerini “stratejik ortak” olarak tanımlamaktadır. Şanghay
Đşbirliği Örgütü’nde (ŞĐÖ), BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) içinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde birlikte hareket etmektedir. Ortadoğu başta olmak
üzere, dünyanın sorunlu bölgelerinde izledikleri politikalar büyük ölçüde örtüşmektedir. Đki
ülke orduları ortak tatbikatlar düzenlemektedir. Çin’in enerji talebenin sürekli arttığı
düşünüldüğünde, Rusya ile Çin arasındaki uzun vadeli işbirliğinin, bu bağlamda Gazprom’un
önemi daha iyi anlaşılır.7
Rusya, Çin’in yanında, Avrupa Birliği’yle ve özellikle de birliğin en
büyük ekonomisi olan Almanya’yla enerji alanında yakın ilişki içindedir. AB’nin ve
Almanya’nın en büyük doğalgaz tedarikçisidir.
Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinde de elektrik ve doğalgaz
taşınmasında ve dağıtımında etkisini artırmaya çalışmaktadır. Enerji piyasalarında kendisi
açısından dezavantaj oluşturan altyapı sorunlarını, bu alandaki büyük ölçekli yatırımlarla
aşmakta, eksiklerini gidermektedir. Avrupa’da özellikle Almanya ve Đtalya’yla enerji
düzleminde yakın ilişkileri bulunan Rusya’nın, bu düzeyde olmasa bile, Fransa ve
Đngiltere’yle de ilişkileri gelişmiştir. Avrupa Birliği Rus doğalgazına bağımlı olduğundan bu
durum siyasi ilişkilere de yansımakta, AB’nin doğalgaz talebinin artmasına koşut olarak,
ithalat bağımlılığı da artmaktadır.
Avrupa’nın artan enerji talebi ve Rusya’ya olan bağımlılığı üzerinde önemle durmak
gerekir. Zira bu bağımlılık, Batı’nın Rusya’ya karşı blok olarak hareket etmesini
zorlaştırmakta, Batı içinde çatlak yaratmaktadır. Rusya’nın bölgesel ve küresel diplomaside
elini güçlendirmektedir. Şöyle ki, AB’nin doğalgaz talebi yıllık 560 milyar metreküptür. Bu
miktar dünya doğalgaz talebinin yüzde 17’sini oluşturmaktadır. AB’nin doğalgaz üretimi
2013’te 200 milyar metreküp olmuştur. Aradaki fark 360 milyar metreküptür, yani AB yüzde
64 oranında ithalat bağımlısıdır. 2030’a gelindiğinde AB’nin doğalgaz tüketimi 760 milyar
metreküp olacak, üretimi ise 160 milyar metreküpe inecektir. Yani ithalatı 600 milyar
metreküpü bulacaktır. Bu da dış kaynak bağımlılığını yüzde 80’e taşıyacaktır. AB’ye gelen
doğalgazın yüzde 80’i boru hatlarıyla, yüzde 20’si ise LNG olarak Nijerya ve Katar’dan
gelmektedir. Boru hatlarıyla gelen 3 ana koridor şunlardır: 1 – Norveç ve Đngiltere kaynaklı
koridor. 2 – Rusya kaynaklı koridor. 3 – Afrika üzerinden, Cezayir ve Libya’dan gelen,
Akdeniz’den geçen boru hatları. 2013’te Rusya’dan 136 milyar metreküp doğalgaz ithal eden
AB’nin doğalgaz pazarının yüzde 38’i Rusya’nın elindedir. 2030’a gelindiğinde Rusya’nın
Avrupa’ya 236 milyar metreküp doğalgaz satacağı tahmin edilmektedir ki, bu Avrupa’nın
Rusya’ya olan bağımlılığının daha da artacağının işaretidir. Rusya’nın geçtiğimiz yıllarda doğalgaz nedeniyle Ukrayna ile yaşadığı sorunlar, son
aylarda Kırım’ın Rusya’ya katılması ve Ukrayna’da yaşanan gerginlik nedeniyle boyut
değiştirmiştir. Rusya – Ukrayna gerginliğinin siyasi, diplomatik ve askeri boyutunun yanında
iktisadi boyutu ve enerji boyutu da vardır. Bu sorunda ABD ve AB her ne kadar Ukrayna’dan
yana tavır almışlarsa da, Rusya üzerinde bekledikleri etkiyi yaratamamışlardır. Bunda,
Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığının ve özellikle Almanya’nın Rusya’yla olan
yakın ilişkilerinin payı büyüktür. Almanya’nın Çin ve Đran’la da ilişkilerinin geliştiği
düşünüldüğünde, bu tercihinin Rusya’yla sınırlı taktik bir adım olmadığı, daha geniş boyutlu
bir stratejik adım olduğu düşünülebilir.
Rusya, enerji konusunda çok yönlü, çok boyutlu bir siyaset izlemektedir. Örneğin;
Đran’la bu ülkenin nükleer faaliyetleri bağlamında işbirliği yapmakta, bu ülkeye teknoloji
satmaktadır. Keza ülkenin en büyük enerji şirketi olan Gazprom, bir yandan Irak’taki varlığını
güçlendirmekte, bir yandan da Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’yle temaslarını
sıklaştırmaktadır. Gazprom, bir yandan Avrupa’da serbestleşen yatırım ortamından
yararlanırken, diğer yandan Ortadoğu’da Đran ve Irak’ta, Kuzey Afrika’da ise özellikle Libya,
Cezayir ve Mısır’da yeni üretim, paylaşım ve ticaret anlaşmaları arayışındadır. Gazprom’un
şirket olarak yeni sahalara yayılışı, devlet merkezli uluslararası politikalarla uyumludur.
Kremlin’in dış politikadaki önceliklerini gözetmektedir. Avrupa pazarındaki serbestleşmeden
etkili şekilde yararlanırken, Rusya’nın jeopolitik hedeflerine de, alternatif enerji
güzergâhlarındaki kontrolünü artırarak aracılık yapmaktadır. Güney Akım Projesi de,
Rusya’nın Avrupa’yla kurduğu enerji ilişkisinin, ekonomik olmanın ötesinde stratejik
önceliklere sahip olduğu kanısını güçlendirmektedir.
Sonuç
Doğalgaz yakıtlı elektrik üretim santrallerinde gaz gereksiniminin hangi ülkeden,
hangi anlaşmalarla, hangi boru hatlarıyla, hangi yatırımlarla karşılanacağı çok önemlidir.
Elektrik üretiminde doğalgaz payının yüzde 30’un altına düşürülmesi hedefine ulaşabilmek
için, dışa bağımlılığın azaltılması gerekir. Türkiye’nin, yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları
açısından potansiyeli yüksektir. Kimi değerlendirmelere göre; önümüzdeki 25 yıllık elektrik
enerjisi gereksiniminin tamamını yerli kömür ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının
verimli şekilde kullanılmasıyla karşılamak mümkündür. Ancak bunun için planlamaya,
enerjide milli politikalara ve sürdürülebilir kalkınmayı önceleyen yaklaşımlara gereksinim
vardır. Bu kaynakların daha etkin ve verimli kullanılması için, devlet öncülüğünde stratejik
planlama yapılması şarttır. Son yıllarda uygulandığı üzere, dileyenin, dilediği yerde, dilediği
kaynak veya yakıtla, dilediği teknolojiyle, dilediği zaman aralığında, yeterli denetim
olmaksızın yaptığı enerji yatırım uygulamalarından vazgeçilmelidir.11
Enerjide bağımlılık ekonomide bağımlılık demektir. Ekonomik bağımlılık ise siyasi,
askeri, diplomatik, kültürel, teknolojik bağımlılığı getirir. Bu da, ulusal bağımsızlıkla ve milli
egemenlikle bağdaşmaz. Türkiye, enerji kaynaklarını daha verimli değerlendirmelidir. Enerjiiletimindeki kayıp ve kaçağı (üretilen elektriğin beşte beri kayıp ve kaçaktır) en alt düzeye
çekmelidir. Enerjide kaynak çeşitliliği yaratmalı, tek bir kaynağa (doğalgaz) ve bu kaynağın
temininde tek bir ülkeye (Rusya) bağımlılığa son vermelidir. Entegre bir enerji politikası
izlemeli, bu alanda stratejik planlama yapmalı, kendi kaynaklarını arayıp, üretip, işletmelidir.
Fosil yakıtlar arasında petrol ve doğalgaz açısından fakir olan Türkiye, kömür rezervleri
açısından aşırı zengin olmasa da, fakir bir ülke de değildir. Keza yenilenebilir enerji
kaynakları söz konusu olduğunda Türkiye rüzgâr, güneş ve jeotermal enerji potansiyeli
yüksek bir ülkedir. Dünyanın 7. büyük jeotermal enerji potansiyeline sahip olan Türkiye, bu
alana daha çok yatırım yapmalıdır.
Türkiye kamu öncülüğünde planlamaya öncelik verirken, bu yolla belirsizliklerin,
gereksiz yatırımların, çevre dostu olmayan projelerin önüne geçmelidir. Sözde değil, özde bir
ulusal enerji politikası saptanmalıdır. Đthal enerjiye bağımlılığı azaltacak yerli, yenilenebilir
kaynaklara öncelik tanınmalıdır. Doğalgazda Rusya’ya olan bağımlılığı azaltmak için hem
doğalgaza alternatif kaynak arayışına girilmeli, hem de kaynak ülkelerde çeşitliliğe
gidilmelidir. Enerji politikalarında hedefler gerçekçi, akılcı ve uygulanabilir olmalıdır.
KAYNAKÇA
“Doğalgaz, Kömürün Saltanatını Bitiriyor”, Hazar World, Ocak 2014, Sayı: 14, s: 4.
2013 Yılı Doğalgaz Piyasası Sektör Raporu, www.epdk.org.tr
Fatih Özbay, “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye – Rusya Đlişkileri: 1992 – 2010”, Bilge
Strateji, Cilt: 3, Sayı: 4, Bahar 2011, s: 62 – 63.
Oğuz Türkyılmaz, “Bağımlılığın Öteki Yüzü”, Cumhuriyet Enerji, 4 Aralık 2012, s: 4.
Petrol Piyasası Sektör Raporu, 2013. www.epdk.org.tr
Samir Kerimli, Türkiye’nin Enerji Merkezi Olması Yolunda TANAP Projesinin Rolü,
Hazar Strateji Enstitüsü Yayınları, Đstanbul, 2014, s: 9 – 10.
Sanem Özer, “Doğu Akdeniz’de Enerji Güvenliği ve Savaşları”, Ortadoğu Analiz,
Aralık 2013, Cilt: 5, Sayı: 60, s: 71.
Süreyya Yiğit, “Türkiye, Büyük Orta Asya ve ŞĐÖ Pekin Zirvesi”, Ortadoğu Anal