İslam dininin yayılma zemini, mazlum, kendi halinde yaşayan insanlardan ziyade, sapmış, alkole kumara sarmış insanların perspektifinde olmuştur. Bugünkü sözde, yahut samimi radikal islam yankılarının baş müsebbibi de İslam dilinde “tağut” olarak adlandırılan unsurların varlığıdır.
Hitler’in Kavgam kitabını okuyanlar, Nazi hareketini, Nasyonel Sosyalist Alman Partisinin davranışlarını, Nazi Almanyası’nın gerek Yahudilere, gerek Sovyetlere karşı tutumunun sebebini anlayacaklardır. Hitler, yahudilere gençlik zamanlarında kin gütmeye başlamıştır. Bu bir süreçtir. Zira kendisinin ilk aşkı yahudi bir kızdır. Yahudilerin ezik ruhu, hilekâr yaşantıları Hitler’i onlara karşı kin gütmeye itmiştir. Bunun ilk safhası Yahudi gazetecilere karşı gerçekleşmiştir. Ayrıntıları, haftalarını, günlerini, kendisi kitapta anlatmaktadır. Ben dikkat çekmek istediğim konudan yeterince bahsettiğimi düşünüyorum.
Öte yandan Avrupa’da gördüğümüz radikal fikir akımları genellikle Faşizm temellidir. Hitler’i de katarak örneğin Duce lakaplı Mussolini’nin, El Caudillo lakaplı Francisco Franco’nun, Salazar’ın başını çektiği fikir akımları, faşizm temelli olmalarından mütevellit radikallik iddiası gütmektedir. Yine Hitler’in, Duce’nin, Caudillo’nun, bir nebze Salazar’ın da ortak yanı antisemitizmdir. Bunun sebebi, Avrupa’daki ortak Hristiyan şuurudur. Yahudiler ayrı, Hristiyanlar ayrı karakterlere sahiplerdir.
Olayın din kısmını geçecek olursak da, yine Hitler’in Sovyetlere karşı tutumunu ele almak doğru olacaktır. Sözün özü, yeryüzünde var olan gerek dini gerek siyasi bütün radikal fikir akımları etki-tepki sonucu ortaya çıkmış kontra düşüncelerdir.
Radikal kelimesi Türkçe’de “kesin ve kökten” kelimeleri ile karşılık bulmuştur. Ben günlük dilimize daha net oturduğu ve kendimi daha iyi ifade edebileceğimi düşündüğüm için Fransızca olan radikal kelimesini kullandım, öyle devam edeceğim.
Türkçülüğün fikir akımı olarak ilk ortaya çıkışı Azerbaycanlı ve Tatar Türkler tarafından 1880 yılında sağlanmıştır. Bunun zeminini hazırlayan da 1905 yılında gerçekleşecek, Sovyetlerin temellerini atacak Rus Devrimi’nin sürecinde baskın olan Panslavizm hareketidir.
Diğer örneklerde olduğu gibi, bir radikal fikir akımı olan Türkçülüğün ortaya çıkışı da kontra bir temayülün sonucudur. Birlikte yeyip içtiğim, aynı davayı paylaştığım yoldaşlarımın da dile getirdiği üzere Eskişehir’de fakülteler önünde mendil satan Türkmen çocuklara karşı mahçup bakışımızın sebebi de bence aslında budur.
Fakültelerin kütüphanelerinde, kafelerinde, banklarında, dersliklerinde, ve kapsayan bir sürü sair alanda, şuursuz Türk gençler yahut komünist devşirmeler, öte yandan yabancı kimlikli sözde vatandaşlar yerine Türkmen çocukları olsaydı, fakülteler etrafında çevrelenmiş, mendil satan, mazlum Türkmen çocuklara karşı mahçup olmayacaktık. Yahut olacaksak da bu ailevi ya da milli duygulardan öte, yalnızca insani duyguların tesiri olacaktı.
Atsız Bey’in sivri kalemini tanıdığımız yazıları da aynı doğrultuda yazılmış yazılardır. Genellikle çıkış noktaları bize kin güden gayriTürkler yahut Türkümsü olarak adlandırdığımız, Türklükten bi’haber kesimlerdir. Yani sonuç olarak Türkçülüğü dahil ederek radikal düşüncelerin, tam tersi olan fikirlere karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıktığını düşünmek yanlış olmayacaktır.
Genellikle birçok yazımda da olduğu gibi, dokuma gayesi güttüğüm halının ortasını, uçlarından tutarak göstermenin doğru olduğunu düşündüğüm için mevzuyu çok farklı yerlerden örneklendirdikten sonra toparlamak gerektiğini düşündüm.
Türkçüler olarak bir çoğumuz ailesinden bir takım milli şuurlar almış olsa da, aynı masada bulunduğumuz herkesin radikal bir fikir akımı olan Türkçülüğe gönül verme sürecinde Türkçülüğün tam aksini teşkil eden fikir veya eylem hareketlerinin büyük rol oynadığını iddia ediyorum.
Bugün meclis kapılarından içeri girildiğinde demokrasi faslından sonra yüzümüze vurulacak olan radikallik iddialı siyasal islam peşrevinin dışında, milli yahut siyasi herhangi bir radikal düşünce görmek gerçekten çok uzak ihtimallerdir.
Bugün hükümet yalakası olmadan radikal bir düşüncenin mensubu olmak, yanında gerek maddi, gerek manevi bir bedeli ödemiş olmayı getirir. Milli bir derdi sırtlanmadan milletine sevgi, muhabbet besleyen kimselerin de saflarımızda olması, il veya yurt genelindeki Türkçü teşkilatlara mensup olması, yahut kendini suya sabuna dokunmadan Türkçü olarak ilan etmesi de gerçekleşmiş, yahut gerçekleşmesi büyük ihtimallerdir.
Olayın kırılma noktası da buradadır. Maalesef Türkçü derneklerin yahut resmi olmayan Türkçü yapılanmaların yerleşkeleri, dert almadan ders almaya gelmiş kişilerle doludur. Bu kimseler “neden Türkçüyüm” sorusuna çok fazla cevabı olmayan kimselerdir. Buradan alacağımız teselli, bir lahza da olsa Türkçü düşünceye iştigal eden insanların varlığıdır. Bu olayın teori kısmı olmaktan ileri gitmeyecektir.
Atsız Bey’in son kaleme aldığı yazının, son cümlesinde söylediği gibi, “dünkü gerçekler yarın da gerçek olabilir.” Dünkü gerçekleri bilmediğiniz sürece mücadeleci bir Türkçü olamayacaksınız. Sosyal medyada dillerden düşmeyen “kininizi diri tutun” çağrıları, içi doldurulmadıkça fayda göstermeyecektir.
“Neden Türkçüyüm?” sorusuna, tırnak içinde bir şeyler saydıktan sonra, bunların varlığında “neden Türkçü olmayayım” diyebilecek insanlar, bu davaya o tırnak içinde sayabildikleri kadar dahil olacaklardır. Yani aksinin tozunu yutmuş, tecrübesini edinmiş kişilerin ne kadar toz yutmuş olduğu, ne kadar tecrübe edinmiş olduğu son derece önemlidir.
Esenlikle!