Menzil’in Dışında
İmam Maturidi, aklı şöyle tanımlar: “Varlıkları ve onlarla ilgili bilgileri tasnif ederek sonuçlar çıkaran ve insana kıyas yapma gücü veren zihni bir alettir”. Akıl ile ilgili bir başka değerlendirmesi de aynen şöyledir: “İnsana aklı kullanmaktan vazgeçmeyi telkin eden, şeytani bir vesveseden başka bir şey değildir. Çünkü şeytan, kişiyi aklının semeresinden alıkoyar, iyi fırsatlara nail olmak ve istediğini elde etmek için güvencelerini sarsar. Aklı kullanarak eşyayı düşünmek, onun prensip ve sonuçlarından gizli olanları bilmek içindir. Sonra bunlarda, eşyanın hadis olduğuna ve bunları yaratanın varlığına, nefislerini şehvetlerine uymaktan alıkoyanlar için deliller vardır. Bilinsin ki aklı kullanmaya engel olan, şeytanın vesvesesi ve işidir”.
İslam dünyası, asırlar boyu temelde iki ekolün çarpışmasına sahne olmuştur. Bu ekollerden birincisi; akıl, bilim, teknik gibi kavramları öne çıkarır. İkincisi ise, bu kavramları reddeder, bunlarla iman olamayacağını öne sürer. Birincisi ekolde iyilik, ikinci ekolde ise menfaat vardır. Aklını kullanmayan ve cehaletle yaşayan insanlarla bir kalabalık meydana getirmek ve bunlardan yerine göre şerefe, haysiyete, namusa bile mugayir olan menfaati temin etmek çok kolaydır. Gerçek şudur ki aklını kullanan insan hapiste bile özgürdür; aklını kullanmayan, cahil kalmış bir kimse dışarıda bile esirdir. İşte İslam dünyası, kendi içinde esir olup düşmana vatan toprağını çiğneten bu kimselerin işgali altındadır.
İmam Maturidi’nin buraya aldığımız sözlerinde de ifade edildiği gibi, akıl, varlıklara ve olaylara dair bilgileri tasnif etmeye, bu bilgilere dayanarak değerlendirme yapmaya yarayan hayati bir nimettir. Aklını kullanmayan insan, zamanın, menzilin dışındadır. Neye inandığını bilmez. Nasıl yaşadığını bilmez. Düşmanını, dostunu ayırt edemez. Aldatılır, aldanır ve nihayet o da aldatmayı, aldanmayı ve nihayet saptırmayı öğrenir. Bu bir virüstür; zamanla bütün bir topluma yayılır ve sapkınlık coğrafyaya hükmeder bir hale gelir. Asıl sorun da burada başlar. Çünkü İbni Haldun’un ifade ettiği gibi: “Coğrafya kaderdir”.
Değerlendirme yapamayan, olaylardan ders çıkaramayan insanlardan oluşan bir toplum yerinde sayar. Böyle toplumlar hurafeyle oyalanırken, güya düşmanlık besledikleri, kan davası güttükleri diğer toplumlar, akıl, bilim, teknik yoluyla artık dünyanın dışına da seyahat etmeye, cevaplarını bu toplumların menzilinin dışından göndermeye başlarlar. Cahil insanlar fark edememişlerdir ki insanın menzili, ufku kadardır ve bu ufku çok uzak noktalara taşımak iradesi her insanda mevcuttur. Bu iradeyi fark etmek için de akıl gerekir.
Niçin aklınızı kullanmayın isterler? Sizi başka türlü nasıl kandırabilirler ki? Dininizi, kültürünüzü, medeniyetinizi, ahlakınızı, namusunuzu, şerefinizi nasıl bozabilirler? Milletinizin, devletinizin, vatanınızın mahvına nasıl sebep olabilirler? Tabi ki aklı saf dışı bırakarak! Bir yalandır yoktur ki akılda noksan bulmadan kendini kabul ettirebilsin. Bir hiledir mümkün değildir ki karşısına dikilen bir aklı yenerek başarıya ulaşabilsin.
İslam dünyası, daima aklın hüküm sürdüğü dönemlerde yüksek noktalara ulaşmıştır. Akıl ve bilim terk edilip kişi aklını başkalarına teslim edince de, bu yüksek noktalardan en gerilere düşmeye başlamıştır. En büyük sahabelerin kezzab (ileri derecede yalancı) diye niteledikleri Ebu Hureyre (Y. N. Öztürk, “Akıl ve Kur’an Nasıl Dışlandı, sf.35), birçok uydurma hadisin birincil kaynağıdır. Gelin görün ki bugün pek çok din adamı tarafından kıymetli şahıslar arasına sokulmuştur. Emeviler, saltanatlarının bekası için hadis uydurup duran Ebu Hureyre’ye köşk bile bağışlamışlardır. Yalan ve zulümle abad olunur mu?
İbni Sina, Farabi, İbni Haldun, İbni Rüşt… İslam dünyasındaki din adamlarının, şeyhlerin, dinden beslenen siyasilerin çoğu hamasi söylemlerinde yer verip geçer ama çoğunun habersiz olduğu bir gerçek vardır: Bu insanlar, kendi zamanlarında kafir olmakla, zındık olmakla itham edilmişlerdir. Bu çağın hakim zihniyeti işte budur… İbni Sina, Farabi, İbni Haldun, İbni Rüşt’ün izinden gidenler zındık denilerek dışlanmış (Örneğin, Şeyh Cemaleddin Afgani, Yaşar Nuri Öztürk gibi), Ebu Hureyrelerin yalanlarıyla İslam memleketlerinde Emevi iktidarları kurulmuştur.
Emevi iktidarlarının temel taşlarını, tarikat ve cemaatler oluşturmaktadır. Tarikat ve cemaatler, İsrailiyyatın Müslümanlar arasında yayılmasını ve korunmasını sağlamıştır. Bu konulara, yazı dizimizin ilerleyen bölümlerinde yer vereceğiz.
İlim El-Türkistani