Kerkük meselesi gün geçtikçe çıkmaza sürükleniyor. Referanduma son bir gün kaldı. Barzani ve Türkiye hükümeti arasında restleşmeler sürüyor. Barzani’nin “Türkiye Kerkük’e müdahale ederse ben de Diyarbakır’a girerim” çıkışı, yalnızca bölge politikasında değil, tüm dünyada büyük bir yankı uyandırmıştı.
Kerkük’ün de Bab gibi, Halep gibi eski bir Osmanlı ili olduğunu biliyoruz. Stratejik öneminden de daha önce bahsettik. Fakat konuşulacak bir konu vardı ki, “Kerkük Bab’dan daha mı az vatan toprağıydı?” Dün meclisten geçen tezkere, buna cevap niteliğinde kabul edilebilirdi. İşte tezkerenin detayları:
Türkiye’nin milli güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı milli güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye’nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’ nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, bu kuvvetlerin hükümetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 02.10.2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile hükümete verilen ve son Olarak 01.10.2016 Tarihli ve 1128 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30.10.2017 tarihine kadar uzatılan izin süresinin 30.10.2017 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına Daire Başbakanlık Tezkeresi (3/1185) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.09.2017)
Tezkerede gözlere çarpan bir nokta var: Bu tezkere ile yabancı askerler de TSK ile aynı amaca vakıf olmak şartıyla Türkiye Cumhuriyeti topraklarında konuşlanabilecek. Yıllardır Ortadoğu’da YPG ve PYD’ye yönelik tavırlarını sınadığımız Amerika ve Rusya, kendilerinden bizlere ne kadar iyi müttefikler olabileceklerini göstermişlerdi. Burada konuşulacak şey, Kerkük’e girersek başımıza neler geleceği değil, Kerkük’e girilmesinin perde arkasında oynanan siyasi tiyatrolar olmalıdır. Kerkük, şüphesiz ki Fırat Kalkanı’nda Türk askerinin feda edildiği Suriye illerinden daha çok vatan toprağıdır.
Fırat Kalkanı Harekâtı başladığında, adından da anlaşılacağı üzere Fırat’ı, Türkiye Cumhuriyeti topraklarını korumak üzere gidildiği ilan edilmişti. Fakat sonrasında Halep’in, Bab’ın ve nicelerinin bize ait olması gerektiğini söyleyerek yanılgı yaratan, gaza getiren bir politika oluşturmaya çalıştılar. Fırat Kalkanı amacı doğrultusunda başarısız sayılamaz fakat kasıtlı olduğu görmezden gelinmeyecek hatalara sahne olduğu da aşikâr bir durum. Fırat Kalkanı’nın seyri, Amerika’nın ve Rusya’nın Ortadoğu politikalarına benzer şekilde olmalıydı.
Fırat Kalkanı’nda bize asıl köstek olacak olan grubun lideri Salih Müslim’di. IŞİD sıkıştırınca bize karşı yetersiz kaldı. “Türkiye Ortadoğu’ya girerse o bataklıktan çıkamaz” sözleri, IŞİD’in de desteği ile yutturulmuştu.
Bugün aynı politika Barzani tarafından Irak’ta uygulanıyor. Bugün yaşananların o zamankinden en büyük farkı, Irak’ın Suriye’ye göre daha diri olmasına rağmen oluşturulan federal kürt bölgesidir. Kürtler, Kuzey Irak’ta her zaman olduğu gibi diğer bölgelerden daha fazla söz hakkına sahipler.
Ne kadar söz sahibi oldukları, ne kadar hakları – hukukları, nüfusları olduğu pek de önemli değil. Kerkük, Diyarbakır kadar bizim, Türk milletinindir. Türk askeri nasıl ki Diyarbakır’da kürt bayraklarının asılmasına engel olmak için ölüme atılıyorsa, aynı muameleyi Kerkük de fazlasıyla hak etmektedir.
Lakin olayın sonunu görecek, teori yaratacak olursak; yabancı kuvvetlerin ülkemizde konuşlandırılması zanlımca önemli bir risk teşkil ediyor. Kerkük’e girilmesi şart fakat tezkerede işimize gelmeyecek bazı şeyler mevcut. Bu meclisin Kerkük falan derdinde olmadığını biliyoruz. Kerkük harekâtının, Fırat Kalkanı dosyasından daha fazla kaos oluşturacağı aşikâr. Türkiye gerekli önlemleri almazsa, Ortadoğuyu sarmış kürt birlikler Türkiye’yi hedef alacaklardır. Bu strateji değişikliği IŞİD’i önünü açacak, Amerika ve Rusya’nın müdahalelerini artıracaktır.
Amerika da Rusya da uzun süredir IŞİD ile savaşmasını bahane göstererek kürtlere silah desteğinde bulunuyordu. Bu silahlar defalarca kez TSK’ya doğrultuldu. Bu gelişmelerden sonra daha fazla doğrultulacak.
Gelişmelere karşın BM’nin tavrı sizleri yanıltmasın, özellikle Avrupa kanadı federal bölgeyi destekliyor. Bağımsızlık ilanı halinde de çok kısa bir sürede tüm AB ülkelerinin Kürtleri tanıyacağına eminim. Türkiye’nin Kerkük hamlesi, Kürtlerin safları sıklaştırmasına sebep olacak. SDG hattı bozulmadan Kürtler bir araya gelip tam bağımsızlık için girişimlerde bulunacaklar.
Bu gelişmeler, ülkede kaos ortamı oluşturacaktır. Sorumlusu olarak milliyetçilerin ve Ankara Antlaşması’nda var olduğu iddia edilen sözde maddelerden dolayı Atatürk’ün gösterileceği konusunda hemfikir olduğum dava arkadaşlarım mevcut. Ankara Antlaşması’nda var olduğu söylenen “Irak’ın toprak bütünlüğü bozulursa Kerkük ve Musul Türkiye Cumhuriyeti topraklarına dahil edilecektir” maddesi, sadece bir yalandan ibarettir. Senelerdir İnkılap Tarihi derslerinde gösterilen bu iddia gerçeği yansıtmamaktadır. Devlet arşivinde Ankara Antlaşması’na ayrılmış bölümleri okuyarak teyit edebilirsiniz.
Düşüncelerimiz, analizlerimiz bu şekildedir. Kerkük gelişmelerini, tezkerenin, referandumun neticesini zamanla göreceğiz, sizlerle fikirlerimizi paylaşmaya devam edeceğiz.