Orduculuk çağımızın gereksinimlerine cevap veren , hakim olduğu toplumun bütün fertlerinin bir askermiş gibi görünerek “millet ordudur” felsefesini temel alan bir ideolojidir. Bazı kesimlerce ordunun her alanda yetkiye sahip olması korku uyandırmıştır ama asıl temelinde yatan fikir halkı askerleştirmektir.
19.Yüzyılda her fikir sistemi gibi Batıdan çıktığı düşünülen bir fikirdir. Savaş konusundaki gerçekçi bakış açısından dolayı barış delisi kişiler tarafından pek sevilmez. Medeniyetlerin oluşması, meydana gelmesi bir savaşa, bir mücadeleye dayanırken bu gerçeği görmeyip barış çığlıkları atan, kendine aydın diyen ve hayatını saçma düşlerle koruma altına almaya çalışan bu kişilerin düşlerini silahın sesi ve barutun kokusu parçaladığında gerçeği anlayacaklar ama o zaman çok geç olacak.
Her bilim insanının kabul ettiği gibi doğa bir savaş halindedir. Bu savaşı gören ve kendini bu savaşa hazırlayan topluluklar yaşamayı hak eder. Tarih bize savaşma becerisi yüksek toplumların dünyada söz sahibi olduğunu tüm açıklığıyla göstermiştir. Bu örnekleri etrafınıza bakarsanız çoğaltabilirsiniz. Orduculuğun asıl amacı toplumun bütün fertlerini her açıdan donanımlı hale getirmek ve bir hedef için çalışmasını sağlamaktır. Bir hedef için mücadele eden kişiler kitle psikolojisinden olumlu yönde etkilenirler ve ırklarının yükselmesi için canlarını düşünmeden verirler. Bu psikoloji de insan için büyük bir nimettir.
Ülke temeline orduyu yerleştirmekte ve orduya geniş yetkiler vermektedir. Terörizmin bolca bulunduğu Türkiye gibi ülkelerde etkili olabilecek bir sistemdir. Bölgesel savaşların çoğunlukta olduğu bu çağın bir gereksinimi olan bu sistem, her an ortaya çıkabilecek olaylara karşı bir tedbir, bir önlem ve bir savunma aracı niteliğindedir.
Milliyetçilikle iç içe geçen Orduculuk yolbaşçımız Hüseyin Nihâl Atsız’ın bazı makalelerinde “Ordudan kişilerin okul müdürü olması gerektiğini savunması ve okulların yönetiminin askeriyeye devredilmesi” gibi orducu yazılar yerini almış ve Atsız Beğ okullarda askeri disiplin olması gerektiğini savunmuştur. Osmanlı Ordusunda büyük söze sahip olan şahsiyetler Osmanlı’nın bazı evrelerinde yönetime el koymuştur. Türkiye Cumhuriyetinin kurulması da bir orducu eylemin sonucudur. Kuvâ-yi Milliye ordu-millet kavramının somut bir örneğini teşkil etmektedir. Hiç şüphe yok ki en iyi yöneticiler ordulardan çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyetini kurarak yok olmakta olan bir ırkı tekrar dirilterek muasır milletler seviyesine ulaştıran büyük şahsiyet Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk de ordunun yetiştirdiği bir şahsiyettir. Peki Türkler ne zamandan beri orducuydu? Birçok fikir gibi ordu-millet görüşü de çok eskiden beri Türk kültüründe bulunmaktaydı.
Türk toplumu, bulunduğu coğrafyanın iklimi ve topoğrafik yapısından dolayı mücadeleci olmak durumunda kalmıştır. Bu mücadeleci yapı ilerleyen zamanlarda mecburi biçimde teşkilatlanmayı beraberinde getirmiştir. Çünkü Asya’da tek başına hayatta kalmanın ne denli zor olduğu kavranmıştır. İlerleyen dönemlerde bu teşkilatlanma Türk toplumunda ordu-millet anlayışını ortaya koymuş ve herhangi saldırıda -bölgeyi korumak amaçlı- herkese askeri eğitim verilmiştir.
Günümüzde bile dillerden düşmeyen “Her Türk asker doğar.” cümlesi Orducu sistemin Türk toplumun temelinde hala olduğunu göstermektedir.
Doğada gerçekçi olan bir şey varsa o da güçlü ve en ufak bir sorunda savunmaya geçen canlıların nesillerini devam ettirebildikleridir. Bir zincir zayıf halkası kadar güçlüdür. Bunun farkında olan Türk toplumu zayıf halka olan çocuk ve kadınları eğiterek onları fiziki açıdan güçlendirmiştir.
Orduculuğun temel felsefesi de zaten toplumu fiziki ve psikolojik açıdan yükseltmektir. Savaş; maddi ve manevi yönden hazır oldukça kazanılır.
Bir toplumun yapısına uygun sistemler toplumları yükseltir. Toplum yapısına uygun olmayan sistemler toplumun bozulmasına veya gelen sistemin düzgün işlememesine sebep olur. Bu da milletin yükselmesinden çok çökmesine yol açar.
Türk toplum yapısına birebir uyum sağlayan sistem hiç şüphesiz Orduculuktur. Orduculuk özgürlüğü kısıtlamaktadır. Özgürlük kavramı insanı milli menfaatlerden uzaklaştırır ve bencilleştirir. Bir kurt her şeyden önce bulunduğu sürüyü düşünmelidir. Biraz da özgürlük kavramının Türkiye cumhuriyetine olan zararını inceleyelim. Türk’ün kan ve göz yaşıyla yoğurarak adına vatan dediği toprak parçasına dil uzatanın çenesi yerinden sökülürdü bir zamanlar. AKP Hükûmeti’nin Osmanlıcılık diye ortaya attığı Yusuf Akçura tarafından yıllar önce çürütülmüş bir tezin adı altında ortaya çıkan özgürlük ortamı sebebiyle nerede etnik süprüntü,nerede elek altı ırk varsa saklandıkları delikten o yılan kafalarını çıkartarak hep bir ağızdan anadil kelimesini tıslamaktadırlar.
Yeşil komünistlerin vaatleri bu yılanların ağızlarının suyunu akıtmış ve oluşan özgürlük ortamında sürünerek meclisin kürsüsünde zehirli fikirlerini sağa sola sıçratmaktadırlar. Özgürlük ülkeyi bu hale getirmişken, artık özgürlük zırvasını diline pelesenk etmek ihanet değildir de nedir? Bu tür zararlı fikirlere engel olmak için de orduculuğun baskıcı gücü yönetime yerleştirilmelidir. Tabii doğru kişiler tarafından…
Orduculuk ve Milliyetçilik birbirini tamamlayan iki ideoloji haline gelmiştir. Orduculuk disiplini ve vatan için ölme hissiyatı şüphesiz milliyetçi fikrin temelini oluşturmaktadır. Birçok ulus-devletin meydana gelmesinin altında yatan olgu orducu düşüncedir.
Dipçe:Yazıda militarizm yerine türkçe kökenli olan orduculuk tercih edilmiştir.
1 Yorum
Eline sağlık kardeşim