Demokrasi, söz hakkı olan vatandaşların devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir.
İlk defa uygulandığı Antik Yunanistan’da gayet iyi işe yaramıştır. 250-300.000 insan, demokrasi uygulanarak yönetilmiştir. İyi uygulanmıştır, çünkü nüfusun oranı azdır ve insanlar birbirine yakın eğitime ve bilgi birikimine sahiptir.
“Demokrasi iyi uygulandığında doğru yönetim biçimidir” sözünü, “demokrasi doğru toplumda uygulandığında iyi yönetim biçimidir” olarak değiştirmek şahsımca daha doğru olur. Demokrasi ile yönetilecek bir toplumda demokrasinin doğru olması için herkesin aynı eğitimi almış olması gerekir.
Demokrasinin herkes tarafından tutulma sebebi her türlü düşünce biçimine yönelik çözüm getirdiği inancıdır. Bence demokrasinin en büyük sıkıntısı da buradadır. İnsan ve düşünce yapısı; yaşayış biçimi, eğitim ve benzeri gibi olgulara göre değişir. Aynı ailenin fabrikada çalışan çocuğu ile yurtdışında eğitim görüp gelmiş çocuğu aynı düşünce açısına sahip olmaz. En basit şekilde demokrasinin doğru olmayışını böyle açıklayabiliriz.
Bunun dışında yönetilecek ülkenin ülküleri, kuruluş amacı ve tüzüğü de çok önemlidir. Galatasaray’ın amacı elbette başarılı bir kulüp olmaktır. Aynı amacı Fenerbahçe de taşır. Fenerbahçe’nin başarısı, aynı kulvarda yarıştığı için Galatasaray’ın başarısızlığı demektir. Bunun için Galatasaray’ın geleceği hakkında alınacak kararları bir Fenerbahçeli’ye sormak, en başta mantık olarak doğru değildir. Fenerbahçeli’nin Fenerbahçeli olmasına rağmen Galatasaray’a fayda sağlayabileceğini iddia etmesi siyasetin bir parçası ve arkaplandaki tanımıdır.
Demokrasi, Galatasaray’ın geleceği adına sırf kulüp üyesi olduğu için Fenerbahçeli’den de fikir almaktır. Galatasaraylı olmayan, Galatsaraylı yetişmeyen birisinden; Galatasaray hakkında bilgi birikimi ve gelecek fikri istemektir. Bunun için Galatasaray hakkında alınacak fikirler, yalnızca Galatasaraylı’ya sorulmalıdır. Metaforu geçecek olursak, Türk devleti hakkında alınacak kararlar, yalnızca Türk bireyleri tarafından alınmalıdır. En önemli nokta budur.
Eğitim, belli bir konu hakkında bilgi kazanma ve geliştirme işidir. Devletin yönetilmesi safhasında eğitimin önemi de buradan gelir. Devleti yönetecek kişiyi seçen insanlar, aynı birikime sahip olmadıkça seçim adil olmayacaktır. Bu birikim yalnızca eğitimi değil, aynı zamanda yaşam ortamı, yaşayış biçimi gibi olguları da kapsamalıdır. Aynı şartlarda aynı zeka ve bilgiye sahip insanlar farklı düşüncelere sahip olabilirler. Demokrasi adı geçen şekilde adil olacaksa, bu şartlara uyduğu takdirde adil bir yönetim biçimi olabilir.
“Demokrasinin en büyük kusuru ise istidat, zeka ve kalite yerine kalabalığı koymasıdır.”
Demokrasi, ilk defa milattan önce Antik Yunanistan’da ortaya çıkmıştır. Kelime, Yunanca “demos” ve “kratos” sözcüklerinden oluşan bir tamlamadır. Halk zümresinin iktidar olması anlamını taşır. Şayet demokrasi ile yönetilen ülkede, vatandaşlar yerine koyunlar ve zerzevatlar söz hakkına sahipse, “demokrasi yeterince demokratik değildir.”
Türkiye’ye demokrasiyi tam anlamıyla getiren kişi Son Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk’dür. Atatürk döneminde demokrasi ile yönetilen millet ve şuanki millet arasında çok büyük fark vardır. Türkiye, zengin-fakir, kültürlü-cahil, zeki-aptal olmak gibi birçok uçuruma sürüklenmiştir. Zengin olan çok zengin, fakir olan çok fakirdir. Atatürk döneminde yaşayan 15 milyon halk, savaştan çıkmış bir ülkenin halkıdır. Bu nedenle böyle uçurumlar yoktur demek yanlış olmaz. 15 milyonda işe yarayan demokrasi, Atatürk’ün çoğu mirası gibi çürümüş bir tez olmaktan ileri gidememiş, defalarca tökezlemiş ve sonunda şuur kaybına uğramıştır.
Atatürk’ün bıraktığı ülke de, demokrasi de bu değildir. Bu sebeple demokrasi düşmanlığı yapmak Atatürk’e muhalif olmak demek değildir. Demokrasi sayesinde makama oturmuş, itibar kazanmış kimseler, Atatürk’e düşmanlık ettiğinde bile normal karşılanıyorsa, Atatürk’ün getirdiği demokrasiye muhalif olunmasında da hiçbir sıkıntı görülemez. Atatürk sevgisi demokrasi ile ölçülmez.
“Türk Genci, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek.” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
Başbuğ’un vasiyet ettiği üzere, Türk genci yapıtına zarar geldiğini hissettiğinde yapıtını korumak üzere müdahale etmelidir. Bugün Atatürk mirasına zarar veren en önemli etken demokrasidir. Atatürk’ün hitap ettiği Türk genci, demokrasi hakkında gerekli duruşu sergilemelidir.
“Bir ülkede aydınlar ve siyasi liderler hayvanlaşıp da ihtirasları uğruna milleti mahva sürüklerken tek kurtuluş ilâcı demokrasiyi kenara itmektir.” –H. Nihal ATSIZ