2016’nın başında elde edilen verilere göre Suriye Halkının %11.5’i İç Savaş nedeniyle öldü yahut yaralandı. Dile kolay geliyor ancak 500.000’e yakın kişinin, belki daha fazlasının öldüğü gerçeği kabul edilemez…
Türkiye ve Suriye Devletinin ilişkileri sanıldığından çok daha önemli. O kadar önemli ki Suriye ve Türkiye bozuşursa tüm dünyanın dengesi bozulur. Refah dağılır, savaş başlar. Dirlik bozulur, bozgun çatar. Ancak Türkiye ve Suriye Devleti arasını sıcak tutarsa tüm dünyaya refah gelir. Bunun kanıtı 2011 yılı ve öncesindeki tüm gelişmelerdir, sonrasında ise bozulan ilişkilerin etrafında 2011 sonrasında, şimdiye de kapsayacak şekilde oluk oluk akan kandır. IŞİD, Haşd-i Şabi, Nusra, Ceyş-ul İslam, Ahrar-uş Şam, Hizbullah, ÖSO, Nurettin Zengi, Cund-El Aksa, YPG daha bilmem ne bela kaç çeşit terör örgütü…
Bu örgütler ya 2011 sonrasında kuruldu yada tam anlamında aktifliğini 2011 sonrasının kargaşa dolu ortamına borçlu. Çünkü terör bir virüs gibidir. Yayılmak için kirli bir ortam bulduğu anda çok kısa süre içerisinde ülkelerin tüm hücrelerine sirayet edecek şekilde yayılır. Bunu önlemenin tek yolu ülkelerde steril koşullar sağlamak ve tüm ülkelerin birbirleri ile ilişkilerini bu çerçevede düzenlemesinden geçer.
Irakta, Suriye, Somali’de IŞİD’ in bu denli aktif olmasının en önemli sebebi mevzu bahis bölgelerde istikrarsızlık oluşudur. Terör istikrarsızlığı kullanır ve adeta bir virüs gibi yayılır. IŞİD’ i ayrıca ele alacak olursak şu görülür ki; IŞİD kendinden önceki hiçbir şeye benzemiyor ve kendinden önceki her şeyden daha çok tehlikeli. IŞİD tehlikesi bu istikrarsız ortamda önlenemez, giderek büyür. Aslında bu kadar bela örgüt, hatta örgütler nasıl ne ara doğdu? Bunun cevabı aramak gerekir. 2011 öncesinde Erdoğan ve Gül ikilisinin Beşar Esad ile oldukça hoş ilişkileri varken bu örgütler sahada ne kadar aktifti? Yada aktif miydi? Bunun cevabını düşünelim.
Türkiye Esad’ı devirme hayallerine kapılan Batı’nın gazına gelip ”Şam da bayram namazı kılma” saçmalığına alet edildiği günden beri yüzümüz gülmüyor… Kendini İslam Halifesi sanan, fanatiklerinin gazı ile komik bir şekilde tribe giren Erdoğan, Beşar Esad’ ın mücadele ettiği çeteleri ”demokrasi fedaisi, mücahidler, Osmanlı torunları” diye halkımıza lanse ederek çeşitli duygu sömürüleri ile Esad düşmanlığının tohumlarını ekti.
İlginç, Esad ne yapacaktı ki? Kendine karşı silahlanmış Selefi fanatiklere, dünyanın farklı farklı noktalarından maceraya gelmiş paralı askerler, Batılı devletlerin eğitip sahaya sürdüğü cahil gençlere karşı ne yapacaktı? Suriye Devleti’ni tanımayıp kendi kendine devlet kuran ve eli kanlı ABD’nin açık çekini alan bu gruplara gül mü atacaktı? Sur, Cizre Batı destekli silahlı çetelerce işgal edildiğinde P.Ö.H ne yaptıysa Esad’ ta aynı şeyi yaptı. Asker kılığına girmiş ABD’nin piyonu Fetullah Gülen Cemaati silahla halkımıza kin kusunca ne yaptıysa Ömer Halisdemirler, ve Türkiye Halkı ne yaptıysa ve ne yapması gerekiyorsa bugün Suriye Ordusu da onu yapıyor. IŞİD nasıl sınırımızda güvenliğimizi tehdit edince biz bundan rahatsız oluyorsak işte Esad’ta bu şirinleştirdiğiniz çetelerden o ölçüde rahatsız oluyor…
Neden biraz olsun empati ile bakmıyorsunuz Suriye’ye? Sizler sanıyor musunuz ki oradaki çeteler IŞİD terör örgütünden farklı? El-Nusra (yeni adı ile ŞFC) Sefeli yani köktendinci-tekfirci anlayışa sahip bir terör örgütü. Ancak yıllarca Türkiye ve diğer Batı medyaları ”muhalifler” diyerek andı. Ona kalsa IŞİD’ de muhalif… Nusracılar ilk kurulduğu günden beri Türkiye Cumhuriyetini tekfir etmişti, niye unuttunuz?
Peki Sünni mezhepçiliği yapan Ahrar-uş Şam? Onları da ”katil Esad’a karşı savaşan özgürlükçü muhalifler” olarak andınız. Oysa Ahrar’da IŞİD ile aynı ideolojiye sahip Seleli bir çeteydi. Sizler zannediyor musunuz ki; bu destek verdiğiniz ”muhalifçikler” orada savaşı kazanırlarsa Suriye güllük gülistanlık olacak? Hayır, Suriye’nin bir kısmına Kürt Milliyetçileri, bir kısmına Türk Milliyetçileri, bir kısmına Arap Milliyetçileri, bir kısmına Radikal İslamcılar, büyük kısmına Radikalin radikali olan IŞİDçiler ve Nusracılar, bir kısmına Rejim yanlıları, bir kısmına dünyanın öte yanından kimi Çeçenistan’dan, kimi Doğu Türkistan’dan, kimi Bosna-Hersekten, kimi Cezayirden, Tunustan kalkıp gelmiş maceraperest parayla çalışan katiller, kimisine bilmem ne bela kırk çeşit devlet kurulacak. ÖSO dediğimiz yapıda bile 40 ayrı gruptan oluşan bir çatı isim. Bu adamlar devlet kurmaya kalksalar nasıl bir istikrar ortamından söz edilebilir? Bölgeye bir çok devlette askeri üs kuracak ve birbirleri ile hesaplaşmaya girecekler.
Ama olsun, diktatör Esad devrilsin de ne olursa olsun mu? Diktatör gidince bu çeteler demokrasi mi getirecek? ABD’nin Irağa getirdiği demokrasiyi hepimiz biliyoruz… IŞİD’ in sözünden çıkmadığı İbn-i Teymiye adlı ruh hastasının söylemlerini ve ideolojisini benimseyen Ceyş-ul İslam çetesi mi orada özgürlükleri ve insan haklarını garantiye alacak?
Türkiye de yaygın bir inanış var. ”IŞİD gerçek Müslüman değil, çünkü bunlar Vahhabidir” Öyleyse Suud Kralı ile işbirliği yapan ve Esad’ı devirmek isteyen Erdoğan nedir? Suud Kralı’nın Vahhabi olduğunu umarım ilk kez benden duymuyorsunuzdur. Hatta onu geçtik, 2. Abdulhamid Han’dan dem vuran ve suyunu çıkardıkça çıkaran bu şuursuz güruh nasıl olurda 2. Abdulhamid’ in başının belası bu sapkın Vahhabilere destek veren Erdoğan’a ”ümmetin reisi” sıfatını yakıştırıyorlar?
Krallıkla yönetilen Katar, Sapıtmış Arabistan, diktatörlüğe doğru emin adımlarla yürüyen Türkiye, ruh hastası Selefi çeteler, Batının beslediği satılık katiller… Evet, evet bunlar Suriye’de diktatörü devirip her yeri güllük gülistanlık yapacak… Hatta o Şeriatçı Nusracılar Demokrasi’nin yükselişini bize gösterecek, hatta Arap Milliyetçisi muhalifler bu laik halleri ile orada Allahları olan ABD için Cihad yapıyorlar, hatta kapısına 1071 yazan çeteler orada Türklüğü yüceltecek, Vahhabi Kralı demokrasinin temini için elinden geleni yapıyor…
Suriye meselesinde her devlet kendine toprak kapma yarışına girdikçe, her çete bir petrol kuyusunun başını tutmaya gayret ettikçe, ”terörün dini, ırkı yoktur” dedikten sonra sırf kendi ırkından yada kendi dininden diye çeteleri şirinleştirdikçe, Esad’ ın Suriye denklemindeki varlığını yok saydıkça asla bir noktaya varılmamıştır, varılamayacaktır… Tüm ruh hastası hayalleriniz yüzünden kazanan tek grup IŞİD olacaktır.
Türkiye dahil tüm Batı ittifakı milyon dolarlar ile eğittiği, saatlik uçuş maliyeti için yüzlerce yetimin rızkından kestiği o kadar insan ve savaş gücünü 3-5 kuruşluk IŞİD mermilerinin karşısında sahada bırakıyor. Bu bataklıkta saplanıp kalmışız. Herkes saplanıp kaldı. Bu savaş 2020-30-40 diye gidecek ve uzun yıllar bitmeyecek. Tüm bu köşe kapmaca, aç gözlülük ve hayalperestlik IŞİD’ in elini güçlendirecek.
Afrin-Menbiç hattında yarı devlet kuran PYD’ yi Rusya desteklese de Esad uzun vadede bu durumdan rahatsız. Suriye de kaybettiği her toprağı karış karış almak istiyor Beşar. Bu yüzden bizim için 1.dereden güvenlik sorunu olan PYD’ nin devletleşmesi meselesi ile ittifak halinde olacağımız tek yapı ABD-Rusya-Fransa yada bir başkasından ziyada sadece ve sadece Beşar Esad yani meşru Suriye hükümetidir. Türkiye Devleti’nin yapması gereken şey biran önce Şam ile ilişkileri başlatıp birlikte hareket etmektir. Bugün PYD’ ye yarın IŞİD’e karşı öteki gün ise ruh hastası çetelere karşı birlikte bir ittifak kurulmadıkça Suriye İç Savaşı bitmeyecek aksine Türkiye’ye, Dağıstan’a, Doğu Türkistan’a, sıçrayacak ve her sene gelen cenaze sayısı artacaktır. Unutmayın ki Suriye ve Türkiye’nin arası bozuksa tüm dünya kan banyosundan geçer, geçiyor. Suriye ve Türkiye’nin arası düzelirse bu çılgınlık biter tıpkı 2011 ve öncesi gibi…
Duygusal, hayalperestlikleri bir kenara bırakıp pragmatik, realist önerilerle gelin. Entellektüel ve stratejik derinlikten uzak bu AKP hükümetinin algı yönetimine esir düşmeyin.