Bugün, Hocalı’da şehit edilen soydaşlarımızı soysuz ermenilere duyduğumuz kin ile 25. kez anıyoruz. 25 yıldır topraklarımıza kene gibi yapışmış soysuz ermenileri lanetliyoruz.
Bundan tam 25 yıl önce 1992 yılında 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gecede 613 soydaşımız kalleşçe şehit edilmiş, 500 soydaşımız ağır yaralı halde ölüme terk edilmiş ve 1.275 soydaşımız kahpece esir edilmiştir. Soydaşlarımız tam 25 yıl önce soysuz ermenilerin ve onları maşa haline getirmiş Türk olmayan devletlerin zulmüne uğramıştır.
Türkiye Devleti bu kahpelikleri izlemekle yetinmiş, sessiz kalmış ve lanetlemekten ileri gitmemiştir. Her fırsatta 1915’i gündeme getiren, Türkleri soykırımla suçlayan Avrupa Devletleri bu elim olaya karşı çıkmadığı gibi, destekleyerek Türk düşmanlıklarını bir kere daha yüzümüze vurmuşlardır.
Avrupa Birliği’nin kapısında bir asırdır soykırıma uğradık diyerek ağlayan ermeniler, soydaşlarımıza tarihte görülmemiş eziyetlerde bulunmuşlardır. Rus gazetecilerin bile donup kaldığı, tüylerinin diken diken olduğu anlar yaşanmıştır. Rusların bile!
Sizleri, olaya şahit olmuş isimlerin yorumlarını okumaya davet ediyorum;
Amerikalı Gazeteci Thomas Goltz anlatıyor;
”Fotoğrafçı arkadaşım donmuştu, fotoğraf çekebilmesi için kendisini ölü bedenlerin üzerine doğru itmem gerekiyordu. Cesetler, koparılmış uzuvlar… Her bakımdan mide bulandırıcıydı. Bazı cesetlerin cinsiyetini anlamaya çalıştım ama yüzleri parçalanmış, uzuvları koparılmıştı. Tanınamayacak halde olanlar vardı. Bazılarının kafa derileri yüzülmüştü.”
Rus Gazeteci Yuri Romanov:
“Altı yaşında, gözleri sargılı bir kız çocuğu gördüm. Kameramı kapatmadan ona doğru eğildim ve neyin var diye sordum.
– Gözlerim yanıyor. Gözlerim yanıyor!
Yanında bulunan doktor şöyle söyledi:
– Gözleri kör olmuş. Gözlerinde sigara söndürmüşler. Bize getirdiklerinde gözlerinin içinde sigara izmaritleri vardı.
Orada şahit olduklarımı, gözlerimin gördüklerini ve kulaklarımın duyduklarını dilim ifade edemiyor.”
Bir başka Rus Gazeteci Yuri Pompeyev gördüklerini yalnızca “Hocalı’da, kimse yoktu sadece cesetler kalmıştı.” Diyerek özetleyebilmişti.
Hocalı’dan sağ kalan soydaşlarımızın söylemlerine bakın!
Cemil Cümşüdoglu Memmedov: “Nehçivanik koyüne gidip Ermenilere torunuma acımalarını söyledim. Bana hakaret edip komutana verdiler. O da bizi hapsetmelerini emretti. Burada çok sayıda kadın¬kız, çocuk vardı. Sonra bizi Askeran’a getirdiler. Karım, kızım, eniştem oradaydı. Tırnaklarımızı çektiler. Zenciler havaya sıçrayıp, yüzüme tekme atıyorlardı. Çok işkenceden sonra beni Ermeniler ile değiştirdiler. Karım, kızım ve torunumdan hiç haber alamadım.”
Cemal Allahverdioglu Orucov: “16 yaşındaki oğlumu kurşunladılar. 23 yaşındaki kızımı iki ikiz oğlu ve 18 yaşındaki hamile kızımı elimizden aldılar.”
Mirza Allahverdiyev: “Ermenilerin saldırısından sonra ormana kaçtık. Burada 3 gün aç-susuz kaldık. 28 Şubat akşamı bizi kuşattılar. Bizi Askeran’da ölüm hücresine aldılar. Her gün birkaç adamı götürüp öldürüyorlardı. Altın dişlerimi kelpetenle çıkardılar. Babamı, iki kardeşimi, kardeşimin oğlunu öldürdüler.”
Hatice Abdullayeva: “Bir süre yalın ayak ormanda kaldıktan sonra babam, annem ve 16 yaşındaki kız kardeşim soğuğa dayanamadılar. Esir düştüm, taşnak esirlerle değiştirildim. Şimdi iki ayağımdan da mahrumum.”
Hatice Orucova: “8 yaşındaydım. Gözümün önünde babamı, annemi, 6 yaşındaki kız kardeşimi Ermeniler kurşunlayıp öldürdüler. Kurşun bana da geldi.”
Cemil Memmedov: “Şehre giren tanklar ve zırhlı taşıyıcılar evleri yıkıyor ve insanları eziyordu.”
Talibov Samed ise; “Yapılan işkenceler karşısında seslerini çıkaranları hemen öldürüyorlardı. Esirlikte gördüğüm dehşeti hiç unutamayacağım.” Diyordu. Unutmayacağız. Bu kahpeliklerin hiçbirini unutmayacağız.
Katliam, yaklaşık bir hafta sonra dünya medyasına da yansımıştı. Çoğu gazetede alt köşede küçük bir bölüm yazı olmaktan ileri gidememiş olsa da yansımıştı.
Bulgar Nie Gazetesi’nin Violetta Parvanova isimli muhabiri “Hocalı insanlığın faciasıdır.” Demişti. Daha fazlasını söyleyememişti. Gerek de yoktu.
“Geçtiğimiz hafta Azerbaycan yine bir morgun mahzeni gibiydi; bir caminin arkasına geçici olarak kurulmuş morga sürüklenerek getirilmiş düzinelerce ceset ve yas tutan mülteciler… Bunlar 25 ve 26 Şubat tarihinde Ermeni kuvvetleri tarafından istila edilen Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı köyünün Azeri sakinleriydi. Cesetlerin çoğu kaçmaya çalışırken yakın mesafeden vurulmuştu, bazılarının yüzleri paramparça idi, bazılarının kafa derileri yüzülmüştü…” Pascal Privat ve Steve Le Vine isimli iki gazetecinin 16 Mart 1992 tarihli Newsweek’te yazdığı yazıyı okudunuz. 2016 yılında “Ermeni soykırımı yok” diyenlere ceza verilmesini öngören yasanın senatoda onaylandığı Fransa’dan iki yazar; Pascal Privat ve Steve Le Vine.
Son olarak iki ermeni köpeğin hamile bir Türk kadınına yaptıklarını anlatacağım.
Elbiseleri yırtık, ayakları çıplak bir kadının elleri bir ağaca bağlanmıştı. İki ermeni asker yazı tura attılar. Ermenilerden biri elindeki AK-47’nin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkardı ve bebeğin cinsiyeti için iddiaya girdiler. Kadının karnını yarıp bebeği çıkardılar. Aynı dakikalarda Hocalı’nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın başını kale direği yapmışlar, top arayışına girmişlerdi. Başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise Ermeni çeteci sevinçle bağırdı:
Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın… Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa, başı da orta yere düşmüştü. Ermeniler zafer naraları atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu. 5-6 yaşlarında bir çocuk, bir haber kanalında bu olaya şahitlik yaptığını anlatmıştı.
Hocalı, Karabağ’daki tek havaalanına sahip bölgeydi. Hankendi ile Eskeran ve Ağdam ile Şusa kentlerini birbirine bağlayan yolun üzerinde olduğu için de stratejik bir kentti. Bundan dolayı ermeniler için büyük önem arz ediyordu. 26 Şubat 1992 yılından beri de soydaşlarımızın katledildiği, yalnızca “Türk oldukları için” ölüme mahkum edildiği kasaba olduğu için bizim açımızdan büyük önem arz ediyor. Soysuz ermenileri Başbuğ Timur’un filleri altında geberen dedeleri gibi ezeceğiz. Tanrı’nın askerleri bu kahpeliğin hesabını kirli ellerini üzerimize uzatan soysuz devletlerden soracaktır!
Unutmayın ki; sınırlarımız ayrı diye bu katliam yalnızca Azerbaycan’a yapılmamıştır. Bu katliam, Azerbaycan’daki soydaşlarımıza Türk oldukları için yapılmıştır. Hedef Türk milletidir. Hesabını da Türk milleti soracaktır.
Tanrı Türk’ü korusun!