Ana Sayfa Tanıtım Yolbaşçıyı Anıyoruz

Yolbaşçıyı Anıyoruz

1 Yorum 941 Görüntülenme

21.yüzyılda Büyük Türkçü Nihal Atsız’ı takip eden sayısı her geçen gün artıyor. Ülkemizde vefatının ardından onlarca onu takip eden dernekler, teşkilatlar ve örgütler kuruldu. 2000’lerden sonra bir dirilme başladı ve özelikle 2010’dan sonra takipçi sayısı hayli arttı ve güçlendi.

Bu tarihlerden sonra adına törenler, seminerler ve etkinlikler yapıldı. Onlarca yıl mezarının boş kalmasına rağmen, artık Türkçü gençler mezarının etrafını büyük bir kalabalıkla saracak kadar çoğaldı. Eminim ki ilerki senelerde kurgana sığmayacak kadar Türkçüler çoğalacak.

Peki Nihal Atsız Beğ’i bu kadar sevdiren şey nedir? Kendisine “Adsız” soyadı alan bir kişiye neden binlerce genç günümüzde “Ata” veya “Yolbaşçı” diye hitap ediyor?

Bilindiği üzere 19.yüzyıldan bu yana birçok değerli Türkçü kişi yaşadı ve uçmağa vardı. Özellikle bu insanlar arasından Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı, Ziya Gökalp, Necdet Sançar, Zeki Velidi Togan; Türkçü gençler tarafından saygı duyulan ve sevilen isimlerdendir. Hepsi büyük mücadeleler verdi. Türklüğe büyük hizmette bulundular. Tanrı onlardan razı olsun. Bu kadar isim arasından Nihal Atsız’ın öne çıkma nedeni oldukça çoktur. Nereden başlayayım bilmiyorum.

Öncelikle Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak vefatından iki ay öncesine kadar, yani Ekim 1975’e kadar yazdığı yazıları görüyoruz. Bu yazıların değeri o kadar yüksektir ki, söylediği sözler günümüzde bile manalı bir hal bulmaktadır. On yıllar öncesinden, günümüzde işe yarayacak birçok tavsiyesi bulunmaktadır.

Asıl olayların başlangıcı zaten bu yazılar nedeni ile olmuştur. Atsız, kalemi çok güçlü olan birisiydi ve doğruları söylemekten korkmayacak kadar da Türk’tü. İşte bu özellikleri onun başına sürekli sorunlar çıkarmıştır. Askeri Tıbbıye’den atılmış, öğretmenlikten men edilmiş, sürülmüş, hapislere ve tabutluklara girmiş, ceza almıştır. Ama onu Atsız yapan şeyden asla vazgeçmemiştir. Son nefesine kadar mücadele etmiş, savunduğu davadan bir adım dönmemiştir. Davasını satmamış ve mücadele etmekten yorulmamıştır.

Öyle ki vefatından evvel, kardeşinin ölüm acısı ve eşinin onu 70 yaşında boşamasının verdiği acılar ile yıkılmamış, Kasım ayında da son dergisini çıkarmış, ama hastalığı nedeni ile yazısını yazamamıştır. Son yazısı Ekim 1975’tedir.

Asıl tanınması ise, gazetelere manşet olan malum 1944 duruşmasıdır. O yıllarda artan Komünizm tehlikesine karşı kendilerinin Türkçü olduğunu belirten ve zamanın başbakanı olan Saraçoğlu’na yazdığı mektuplarla iyice adı duyulmuştu. Daha sonra Hasan Ali Yücel’in paraziti olan Sabahattin Ali ile mahkemelik olmuşlardı. Ama dava kişisel bir olaydan çıkıp Komünistler ve Türkçülerin davası olmuştu. Bu davada birçok Türkçü yargılandı ve işkenceler çekti. Ama o günde Türkçü gençler hocalarına sahip çıkmıştı. Mahkeme yeri mahşer alanı gibi olmuştu. Onlar doğru bildiklerini yapmışlar ve geri adım atmamışlardı. Türkçülük için Atsız her şeye razıydı. Çekilen ceza birçoğuna ızdırap olsa da Atsız Beğ için bu yolda yargılanmak bir şerefti. Zaten beraat de edemezlerdi. Dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Ruslara yaranmak için iyice üstlerine gitmişti ve yaptığı konuşmalarda tüm kini ile Türkçülüğe saldırmıştı.

Çok çile çekti. Fiziksel olmakla birlikte ruhsal ve maddi yönden de büyük yaralar aldı. Duruşma yıllarında kitap yazdı. Kimi zaman imkansızlıktan kitap neşredemedi. Sevdiklerini kaybetti. Ama taviz vermedi ve yılmadı. Atsız bey der ki:“ Şerefliler taviz vermez, şerefin tavizi yoktur”. Bu sözü onun karakterini çok iyi açıklamaktadır.
Fazla uzun tutmadan bu kadar çileler çekmiş -ki daha yarısından bile söz etmedim- ama çizgisinden sapmadığı için, diğer Türkçü fikir adamları gibi genel görüş ifade etmenin dışında Türkçülüğü, Turancılığı ve Türk ırkçılığını sistemleştirdiği için, tam bir Türk olduğu için ve son olarak Türkçü kalarak, Türkçü olarak vefat ettiği için Atsız Beğ bizim için çok kıymetlidir. Ve artık o “Adsız” değil, bizim atamız ve yolbaşçımz olmuştur.

Sözlerime “Vaktiyle bir Atsız varmış derlerse ne hoş, anılmakla hangi bir ruh olmaz ki sarhoş!” diyerek son vermek istiyorum. Kendisinin de “Deli Kurt” adlı eserinde belirttiği üzere “Asıl ölüm unutulmaktır” sözüne yanıt olarak diyorum ki “Ey Atsız Atam, bilge yolbaşçım ve öğretmenim, Türkçü gençler olarak seni unutmayacağız! Mirasına ve davamıza sahip çıkacağız! Türk olup Türk gibi yaşayacağız! Davamıza ihanet etmeyeceğiz! Türklük için yaşayıp Türklük için öleceğiz! İyi ki varsın, VAR OLASIN! TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!”


Ulu Bilge Hüseyin Nihal Atsız’ı, Acun’dan ayrılışının 42.yılı dolayısıyla sevgi ve minnetle anıyoruz. Herkesin bildiği üzere büyük bir Türk ırkçısı olması, Nihal Atsız’ı özetleyebileceğimiz bir sınır değildir.

Tarihte ideolojileri ile ortaya çıkan ya da ideolojilerin odak noktası durumunda olan nice kimseler vardır. Atsız’ı bu kişilerden ayırarak, ideolojisini değil karakterini ele alacağız.

Günümüzde Türkçülerin en çok duyduğu klişe laflar arasında “İyi Kürtler de var, kötü Türkler de” gibi aciz cümleler vardır. Bu laflar, karşınızdaki kişinin Türkçülük hakkında en ufak bilgisi olmadığı anlamına gelir. Cevabı uzun uzadıya anlatmanın bir manası  yoktur ve zaten doğru olan apaçık ortadadır. Bir Türk’ü değerli yapan şey sadece ırkı değil, aynı zamanda ahlakı ve kişiliğidir.

Tam bu noktada Atsız’a dönüyoruz. Bizim için Ulu Bilge’yi değerli yapan şe; sadece Türkçülüğü değil, ahlakı ve karakteridir. Zira Türkçü olduğunu iddia edip, karakterden yoksun olanları sevmememizin sebebimiz budur.

Hiçbir düşünce akımının etkisinde kalmadan Atsız’ı inceleyelim.

Atsız; barbar,kafatasçı ya da kelleci değildir. Zira edebi yönden bu kadar kuvvetli tek bir barbar göremezsiniz. Yazmış olduğu eşi benzeri bulunmayan roman ve şiirlerde, insanı derinden etkileyen üslubu ile birlikte, sadece Türkçülerin değil, farklı kitlelerden birçok insanın saygısını kazanmıştır. Bu edebi eserler aynı zamanda tarihi bilgiler ile harmanlandığında, ortaya eşi benzeri bulunmayan bir yapıt çıkıyor ki hayran olmamak elde değil. Ünlü yazar Cengiz Aytmatov’un “Bozkırda doğmuş olan ben bile, bozkır hayatını, hiç bozkır görmemiş Hüseyin Nihâl Atsız kadar canlı anlatamazdım.” şeklindeki ifadesi bu durumun bir kanıtıdır.

Şairliğinin yanı sıra, Atsız Beğ’in bilgileri de Türk tarihine ışık tutmuştur. En basit örneğiyle, Kürşad’ı kitaplarıyla tekrar diriltmiş, bugün dahi milyonlarca insanın onu anmasına vesile olmuştur. Türk toplumlarını, devletlerini, kültürlerini, ordularını ve yaşam biçimlerini detaylıca inceleyerek yazılarında işlemiştir. Bu da, Atsız’ı bir Türkolog olarak kabul edebileceğimiz anlamına gelmiştir.

Şairliği ve bilgeliğinin yanı sıra, Atsız’ın en dikkat çeken özelliği karakteridir. Irkçılığın suç kabul edildiği, görüşlerine tamamen zıt olan insanlarla dolu olan bir çevrede, düşüncelerini açıkça ve çekinmeden haykırabilmiştir. Doğru bildikleri uğruna; dışlanmayı, hapis yatmayı, işkence görmeyi göze almış ve yolundan dönmemiştir. Tarihte çok az kişi vardır k; hiç bir karşılık beklemeksizin, destek aramaksızın, makam-mevki peşinde koşmaksızın düşünceleri uğruna her türlü zorluğa göğüs gerebilsin.

Evet, belki Atsız’ı sevmeyebilirsiniz. Lakin onun yazarlığını, bilgeliğini ya da karakterini kötülemek, düpedüz yalancılıktır.

-Karakeçili


1 Yorum

1 Yorum

Kutay 14 Aralık 2017 - 21:52

Güzel bir yazı.
Okuyucular üzülmesin,
Çünkü;
Bozkurtlar dirilecektir.

Yorum Yap