Bugün, 17 Mart 2017. Özellikle Çanakkale’dekiler olmak üzere tüm şehitlerimizi anacağımız 18 Mart’ın bir gün öncesi. Cumhurbaşkanı ziyaret edeceği için Eskişehir’in her yerinde “Cumhurbaşkanımız Geliyor” pankartları var. 18 Mart için CHP’li belediyenin yapacağı ufak tefek birkaç program dışında düzenlenmiş etkinlik yok. O etkinliklerin afişleri de “Cumhurbaşkanımız Geliyor” afişlerinin yanında sönük kalmış, göze görünmemiş.
Cumhurbaşkanı geleceği için; polis memurları yirmidört saat aralıksız çalışıyor. Cumhurbaşkanı geleceği için; halk vilayet meydanına akın ediyor. Cumhurbaşkanı geleceği için; her yer afişlerle donatılıyor…
Yarın, Türk milletinin “Çanakkale Geçilmez” dediği dönemin anma günü. Yarın, Aktroller meydanda olmayacak. Polisin kontrol altına alması gereken insanlar meydanlarda olmayacak.
Bugün Çanakkale’den bahsetmek için balkonlara çıkan siyasiler, konuşmalarında Çanakkale’den “çerez” olarak bahsettiler. Çanakkale hakkında konuşacaklarını iddia ederek yaptıkları programlarda referandumdaki görüşlerini hatsafhada tuttular…
18 Mart, Çanakkale Deniz Savaşı’nın sona erdiği vakittir. 19 Şubat 1915 tarihinde başlayan Çanakkale Deniz Savaşı, 18 Mart 1915 tarihinde zaferle sonuçlanmıştır. Çanakkale Savaşı, yalnızca Çanakkale Savaşı, 250.000 vatandaşımızın şehadete ermesine sebep olmuştur. 1914 tarihinde yapılan nüfus sayımında Osmanlı nüfusu 23 milyon olarak belirlenmiştir. Bu 23 milyonun içinden tam 250.000 kişi, Osmanlı’nın küçük bir parçası olan Çanakkale’de şehit olmuştur.
Çanakkale, Çanakkale Boğazı’nın varlığından dolayı stratejik açıdan büyük öneme sahiptir. Düşman için Çanakkale’nin geçilmesi demek; tüm Ege’yi ele geçirebilmek için büyük bir adım atmak demektir. Çanakkale’de Türk milleti yabancı milletlerle savaşmış, zafere ulaşmıştır. Türkiye bunun benzeri bir zafere daha sahne olmamıştır. Bir benzeri olduğu iddia edilen basit siyasi çaltışmalar, Çanakkale ile kıyas dahi edilemeyecek kadar basittir.
Çanakkale, Türk tarihi için unutulmayacak bir destandır. Siyasilerin kirli ağızlarıyla onu kirletmemesinden memnuniyet duyuyoruz.
Çanakkale bizim; Türk milletinin zaferidir. Soyu belli olmayan araplaşmış kimselerin, Çanakkale için etkinlik yapmamasından memnunuz.
Nihal Atsız’ın “Çanakkale Savaşı” makalesinin sonunda yer alan “Bütün Türk Gençliğine” isimli şiirini sizlerle paylaşarak sözlerime son veriyorum:
I
Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.
Iztırap çek inleme… Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın,
Tek başına dileğe doğru at salmalısın.
Ezilmekten çekinme … Gerilemekten sakın!
İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın,
Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.
Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
Mefkuresinden başka her varlığı unutan,
Kahramanlar gibi sen ebedi kalmalısın…
II
Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak,
Ne de sıska bir göğse takılan bir çiçeksin;
Seninde bu dünyada nasibin var savaşmak!…
Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.
Yoldaşlık ederekten gökte güneşle, ayla,
Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova ,yayla…
Hayata ne biçimde geldinse bir borayla
Daha sert bir kasırga içinde biteceksin.
KIZIL ELMA uğruna kılıç çekince kından,
Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından.
Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından.
Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.
Yüz paralık kurşunla gider “HAYAT” dediğin;
“ Tanrı yolu” uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
Güzel Kızıl Elma’na varmadan öleceksin.
III
Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini,
Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına.
Işıksız kulübende boranın esişini
Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.
Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca;
Namert bir el arkandan seni vurur kadınca;
Bir gün sabrın tükenir… Silahını kapınca
Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına…
Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,
Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
Vicdanını “Paris”e, “Moskova”ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına.
Hey arkadaş!.. Bu yolda bende coşkun bir selim,
Beraberiz seninle, işte elinde elim.
Seninle bu hayatın gel beraber gülelim,
Ölümüne , gamına, tipisine, karına…
IV
Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
Savaş… Bunu tadını ey Türk sen bulamazsın,
Ne sevgili yanında, ne baba ocağında…
Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara,
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara…
Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara
“Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında.
Siyasette muhabbet… Hepsi yalan, palavra…
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara…
Lenin’den bahsederse karşında bir maskara,
Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.
Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar…
Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet “Tanrıdağı”nda…
V
Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin ,
Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da,
Varsın bütün ömrünce bir an nasip olmasın,
Yorgunluğu gidermek serin bir su başında.
Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar ağlamaktan?
Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak’tan.
Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan,
Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında.
Bir çığ gibi yürürsün bir lahza durmaksızın,
Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın.
Duyguların ölmüştür… Tapınılan bir kızın,
Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında.
Iztırabı kanına kat da göz kırpmadan iç!
Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç…
Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç,
Bir şeyin olmayacak hatta mezar taşında….
Nihal ATSIZ, Atsız Mecmua, 1932, Sayı: 17