Devlet tarafından onaylanmış ve resmi tatil dahi sayılan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü yaklaşırken kutlamasak da, anmasak da bir işçi çocuğu olarak “hakkım” olanı yazmak istiyorum.
Benim babam ne Atatürk’e karşı çıkan, ne Peygamber’e söven ne de Sosyalist – Komünist birisidir. Lise yıllarında sağ ve sol çatışmalarında sağ tarafı tutup olayların içinde bizzat bulunmuş. Birileri işçilerin hakkını savunacaksa o kişilerinde sağcılar yani Milliyetçi cephe dediğimiz kısımın olmasından yana durmuş.
Günümüzün popülerliğine kapılıp rant peşinde koşan siyasilerinden tutup alt tabaka dediğimiz yani “halk” kısmından toplumun bir çok kısmı haksızlığın ve eşitsizliğin derdiyle yanıp tutuşuyorlar. Kimse yorulmadan para kazanamaz dememize rağmen haksızlıklarla bir çok kara para aklanıyor yine “zengin” denilen kesimin cebine giriyor. Bu memleketin hırsızı bile fakir, hapiste çürüyor. Ekonomimizin durumu diye başlayıp aptal saptal şeylerle meşgul ederek ne okuyucularımın ne de kendimi kandırmak, sıkmak istemiyorum. Geç kardeşim ekonomiyi bu memleketin “adamı(!)” bozuk. Başlı nedenleri yersiz bir egodan ibaret. “Ben olmasan, ben yapmasam, ben yoksam, ben ben ben…” Yaratılışta hiçbir şey bir şeylerin varlığına muhtaç değildir, yaratıcıdan başka. Çamurdan varoluş, ateşten varoluş bütün bunların ötesinde “yokluktan var etme” diye bir terim bulunuyor. Egoistlik şahsi görüşümce evrenin ulu mimarı olan Tanrı’ya şirk koşmaktır. Egoist olmak yerine başarılı olamazsak bizzat kendisine şirk koşar “takva” kavramına göre günahkar sayılırız.
Patronlara hitap ettikten sonra şimdi de işçilerimize, emekçilerimize gelelim. Gelelim ki işçimiz neden çalışmıyor, neden arz-talep konusunda talep edileni arz etmiyor biraz da ona bakalım.
Sen işçiyi sadece yılın 1 gününde hatırlar, ona sadece hakkı olan iltifatı, parasını o gün verirsen o’da sana geriye kalan 364 gün 6 saatte hakkın olanı kadarını verir. Avrupa standartlarına göre bilmem ne yasası çıktı, bilmem ne işçisi şu kadar maaş alacak şu kadar çalışacak… Neyin paspayeliği bu kardeşim? Hak olanı vermeyip, hak olduğunu iddia ettiğin şeylerin olmayışına yakarış? Günde belli bir çalışma saati olmayan babam bu arada benim babam günde 90 bin ekmek çıkan yaşadığımız ilçenin nüfusuna yetecek ekmeğin büyük bir kısmını çıkaran fırında teknisyen olarak çalışmakta. Hatta ben bu yazıyı yazarken gece saat 00.52 ve telefonu çaldı. Geçiyorum… Günde belirli bir çalışma saati bulunmuyor, kimi zaman gece 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10… bu rakam uzayıp gidiyor. Günün 24 saati çalışan bir fırın ve yanında çalışan hani vardiya sistemi dediğimiz olaya dahil olması gerekirken “ben bilmiyorum” deyip sıyrılan biri babamın “ekmeğinden olmasın” dediği bir adam (!) yüzünden günün her saati her an telefon çalıp işe çağırabilirler arıza çıkar diye bekliyor. Hak? Adalet?
Orayı da geçiyorum… Devletin tanıdığı hakka ve hukuka geliyorum.
Her yıl zam oranları açıklanır işçiye ne kadar zam yapıldığı ve ardından diğer ürünlere yapılan zamlar. Bilmem ne vergisi şu kadar oldu bilmem nesi bu kadar. 1404 Lira asgari ücretle çalışan bir işçiyi sen bu ülkede nasıl yaşatmaya çalışıyorsun? 1404 lira lan. AVRUPA hani koca AVRUPA standartlarında evler, restoranlar, alışveriş merkezleri inşa ediyoruz ya. İşte bu adam onların hiçbirine erişemiyor. Peki kimin için inşa ediliyor? Zengin. Cevap tek kelime 5 harf.
Romantizmi, hayalperestliği bir kenara atalım gerçekçi olana gerçekçe bakalım. Bu ülkede bir işçi sınıfı var ve kim ne derse desin o işçinin hakkını savunmakta öncelik Türkçülerin görevidir. Hak yiyen siyasetçilere ne kadar karşı duruyorsak, hak yiyen patronlara da o kadar karşı durmak zorundayız.
Hakkınızı yedirmeyin, kendinizi sindirmeyin, cesaretinizi alın terinizden alın.