Dünyanın en dar alanında dünyanın en büyük savaşlarından biri şuan veriliyor. Okyanus ötesine ait savaş uçakları, birbirini kafir gören aynı dine müntesip askerler, zırlı araçlar, mayınlar, kimyasal gazlar, intihar bombacıları, Katyuşa Füzeleri ve herbiri ötekinden daha korkunç bilmem kaç çeşit silah…
Kan ve ölümün kimi zaman Ege’nin tuzlu sularına, kimi zaman Akdeniz’in sıcak sularına, kimi zaman Avrupa’ya, kimi zaman Türkiye’ye, kimi zaman Kuzey Afrika’ya, kimi zamansa Amerika Kıtasına savurduğu onmilyonlarca mülteci…
Ve Türkiye… Orta Asya’dan kokup gelen bir eski zaman destanı. Anadolu’da tutunan Türklüğün son kalesi… 3 yanı denizle, 4 yanı ihanetle ve her hücresi cehaletle dolmuş bir ülke. Bu dehşetin ortasında büyük savaşın eşiğinde, insan öğüten bu değirmende ne yapıyor, ne yapmalı, ne yapmamalı, ne yaptı?
“Amaan! Suriyeden bize ne?” deyip kestirip atanlar mı? “82 Musul, 83 Halep, 84 New Jersey” diye uçanlar mı? “Şam’da Bayram Namazı” kılanlar mı? “Kobani düşerse Ankara düşer” diyen küstahlar mı?
Hangi birinin lafı doğrudur, hangi birinin lafı eğridir? Hangisi halüsulasyon mahsulü, hangisi hakikat eseridir?
Fırat Kalkanı Harekatı’nın yapılış amaçlarından bir taneside Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Uluslararası alanda yitirdiği itibarı toplamaktı. Yani bu konuyu daha da açacak olursak şu söylenebilir; Türkiye içerisinde bulunan cihadçı-şeriatçı bir takım grupların tipik davranışları yüzünden, Kürt-Ermeni Lobisinin propaganda faaliyetleri ve Avrupa Medyasının karalama kampayanları sayesinde tüm kamuoyunda “IŞİD’e destek veren ülke” olarak tanınmıştı. Öyle ki Türk Muhalefeti ve PKK’nın siyasal kanadı hatta bir çok vatandaşta bu algıya sahipti. Davutoğlu ve yanlış politikaları Türkiye’nin elinde patlamış, Türkiye büyük bir itibar kaybı yaşamış, ülkemiz komplo teorilerinin odağına oturtulmuştu.
Fırat Kalkanı Harekatı’nın IŞİD’e yönelmesinden beklenen önemli bir sonuçta Türkiye’nin IŞİD’e destek veren değil, bilhare onunla mücadele eden ülke kimliğine sahip olması sağlanmak isteniyordu. Bunun için Fırtına Obüsleri ateşlendi, piyade tüfekleri sırtlandı, İstihbarat Analizleri yapıldı, Leopartlar Tankları Suriye içlerine ilerledi.
IŞİD “El-Bâb” adıyla nam salan kasabada Türkiye ve Türkiye destekli muhalifleri yıpratmak için bir takım saha stratejileri izledi. Bunları şöyle sıralamak mümkündür;
1) Geri Çekil-Tuzakla-Yıprat
IŞİD militanlarını daha sık binalar ile dolu bölgelere çekilerek FK (Fırat Kalkanı) Kuvvetlerini bu bölgelere yönlendirdiler. Tuzaklar ile yıpratma tekniği uyguladılar. Sivillerin yoğun olduğu alanlarda hava saldırılarından korundular.
2) İstişhadi Operasyon (Sahada)
İntihar eylemi olarak bildiğimiz saldırı tekniğine göre beyni yıkanmış terörist bomba yüklü bir araç, intihar yeleği, intihar kemeri yada uzaktan kumandalı araç ile FK güçlerine saldırır ve onlara kayıp verdirmeye gayret eder. Açık alanda kolay durdurulsada sokak aralarında daha önemli tehlike arz eder.
3) İstişhadi Operasyon (Saha Dışında)
Savaşta en önemli unsur olan morali kırmak için IŞİD ülkeleri yıpratmak maksadı ile bir takım intihar eylemi tertipler ve bunu da düşman ülkerin ta kendisine yapar. Belçika, Türkiye, Fransa bu konuda en çok etkilenen ülkelerdir. Eylemci kimi zaman elinde bir otomatik silahla etrafa ateş açarken, (bak. Reiana, Carlie Hebdo) kimi zaman bizzati bombayı üzerine yükleyerek siviller içerisinde kendini patlatır (bak. Ankara, Belkiça Metrosu saldırısı)
Bu durumlara rağmen ve IŞİD’in her türlü cabasına rağmen Fırat Kalkanı tamamlandı. Pek çok savaşçı ve sivil savaş meydanında kaldı. Ancak Fırat Kalkanın’dan beklenen sonuç elde edilemedi. AKP’li yöneticilerin agresif açıklama ve tutumları ve Batı’nın Türk Düşmanı YPG’yi koruma iç güdüsü, Türkiye’nin Rusya’yı kırmızı listesinden çıkarıyor oluşundan rahatsız olan Batı Bloğu, Fırat Kalkanın’dan beklenen en önemli etkiyi görmezden geldi.
Yani Türkiye, medya sihirbazları tarafından “IŞİD’e destek veren ülke” diyerek anıldı ve bu yönde kamuoyu oluşturuldu. Almanya-Hollanda başta bir çok YPG destekçisi ülke ile aramızda açılında fırsattan istifade bu cepheden yüklendiler ve algı oluşturmaya devam ettiler.
Bu konuda dediğimiz gibi FK Harekatı bile fayda etmedi ve Türkiye’nin tüm çabaları, gayretleri, kazanımları görmezden gelindi. Avrupa’nın hakkımızdaki kötü algılarını perçinleyen AKP’nin tutarsız siyasetleri neticesinde hatlar iyice koptu. Ticari, askeri anlaşmalar sekteye uğrarken turizm konusunda da ekonomimizin zor durumda olduğu şu vakitlerde bir darbe daha yedik.
Şimdi ise kendimizi yeni bir oyunun ortasında bulduk. ABD ve İsrail, Suriye de Esad’ı devirmeye niyetleniyor ve suç ortağı olarak Türkiye Cumhuriyetini uygun görüyorlar. Medyada türlü algı operasyonları ile temellendirilen, teröristlerce coğrafyayı yıpratan ve önhazırlığı tamamlanan bu işgal için Amerika düğmeye bastı.
59 Towahavk füzesi ateşlendi ve Su-22 tipi savaş uçaklarının ana bakım ve onarım üssü olan Şayrat Askeri Hava Üssüne saldırıldı. Saldırının ardından İngiltere, İsrail ve Türkiye bu saldırıyı desteklediklerini belirtti. Evet, yanlış okumadınız İsrail, İngiltere, Amerika “hayır” diyor biz “evet” demeliyiz diyen yalancı beyinsizler bu sefer kimlerle iş tutuyor… Muhafazakar-Demokratlarda beyin zerresi olmadığı ve her sözlerinin riyâkarlık ile samimiyetsizlik ihtiva ettiği çok açık. Türkiye’yi “ciasal islam” ideolojisinde bir parti yönetmektedir daha doğrusu yönetememektedir.
Unutulmamalı ki şuan hedef Türkiyedir. IŞİD ve PYD başta olmak üzere pek çok hücre hareket halinde ve ciddi projeler ile Türkiye Devleti’ni tedhiş vasıtası ile tehdit etmektelerdir. Tüm bunların bir işgal ve buna müdafanında ancak “Yeniden Milli Mücadele”, “2. Kurtuluş Savaşı” ve “neo-Kuvva-i Milliye” hareketleri ile olacağını unutmamakta fayda var. Terör ve tedhiş bir hastalık gibidir. Steril koşullar sağlanmazsa ve gereken tıbbi tedbirler alınmazsa bu hastalık hızla yayılır. Bu hastalık “Arap Baharı” diye hareketlendirilen ve karıştırılan Kuzey Afrika coğrafyasını sardı. Tunus, Libya, Cezayir, Mısır, Suriye alevlere atıldı. Öncesinde de Irak bu virüsü kapmıştı.
Bu kirli ve karışık ortamda hızla yayılan terör kimi zaman El-Nusra, kimi zaman Ahrar, kimi zaman Liva-El Aksa, kimi zaman YPG, kimi zaman IŞİD adı ile can buldu. Emperyalizme taşeronluk ettiler, masum canlara kıydılar, yeraltı-yerüstü, modern-tarihi sayısız zenginliğe sahip bir coğrafyayı yaşanmaz hale getirdiler.
Bu virüsün şimdiki hedefi Türkiye… Türkiye’de yayılmaya uygun bir ortam bulmak için elinden geleni yapıyor. 2016 senesinde 26 bombalı eylem, FETÖ ile devleti içten kemiren ve her hücreye sirayet eden truva atı, HDP ile meclise kadar giren PKK, Kobani diyerek sivil ayaklanma başlatan ABD Emperyalizmi’nin taşeronları… Her şey terörü bu coğraya ithal etmek için.
Şimdi de tehlikeli bir kutuplaşmanın eşiğindeyiz. Erdoğan “hayır” diyen Türk Milleti’ni PKK’lı olmakla suçlarken CHP’li bir vekil “evet” diyen Türk Milleti’ni “Yunan”lılara benzetti. Tavanda tepkiler bu denli aşırıya giderken partilerin tabanıda kanlı bıçaklı hâle geldi. Sağ duyu ortamı yerini kavga ve dövüşe terk etti. FETÖ olayları yüzünden herkes birbirinden şüphelenir oldu. PKK ve ardılları Suriye’de savaş tecrübesi kazanıp Türkiye için ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı. Pek çok IŞİD sempatizanı yetişti ve yurdun farklı yerlerinde beklemedeler. Hatta öyleki geçtiğimiz günlerde Sultanbeyli’de hedefinde Gazi Meclis olan bir grup IŞİD’çi yakalanmıştı.
İşte durum bu kadar ciddi. Halbuki 2011 ve öncesinde Esad’a karşı ayaklanmalar başlayıp Suriye’deki steril ortam yitirilmeden önce iş bu kadar tehlikeli bir noktada mıydı?
-El Cevap: “HAYIR!”
Türkiye Suriye’ye rüzgar ekip fırtına biçti. ABD’nin kuyruğuna takılarak kendini bir uçurumda buldu. Sayıları 4-5 milyonu bulan mülteci ve bunun hem sosyolojik hem ekonomik olumsuzluğu cabası…
Tarih-tekerrürden başka bir şey değildir. “Irağa demokrasi getireceğiz” diyen ABD, Irağa yanlızca kan ve göz yaşı getirdi. Bunun geri dönüşüde terör oldu. Şimdi Suriyede’de aynı şey olmasını istiyorsanız ABD Askerine destek verin bırakın “Suriye’ye Demokrasi getirsin”. Yeni teröristler, mülteciler, katliyamlar görelim. Anlaşılan bu kadarına doyamadınız.
Ama unutmayın ki Suriye’den sonra hedefte Türkiye var. Avrupa medyası Erdoğanı Saddam gibi görüyor ve demokrasi yönüyle çok sert eleştiriyor. Yakında “Erdoğan kimyasal gaz mı kullandı?” tarzında manşetler atarlarsa şaşırmamak gerekir. Belki Amerikan Askeri “Türkiye’ye Demokrasi getirir.”
Tanrı esirgesin!
15 Temmuz’da darbe yapan, Ergenekon-Balyoz diye ordumuzu tasfiye eden, ekonomik olarak elimizi bağlayan, azılı düşmanımız PKK-YPG’ye sonsuz destek veren Amerika’ya müttefik deyin ve birlikte hareket edin. Haydi AKP’liler. Top sizde, gösterin tüm numaralarınızı.