Ana Sayfa Genel Kürşad İhtilali Üzerine

Kürşad İhtilali Üzerine

2 Yorumlar 1424 Görüntülenme

Türk tarihinin 2. Korkut Atası olan Atsız Ata 1946 yılında kaleme aldığı ve 1949 yılında devam ettirdiği bir seri romanı ile Türk gençliğinin milli ve vatanperver duygular eşliğinde terbiyesine katkıda bulunmuştur. Bu romanlar, sırasıyla ”Bozkurtların Ölümü” ve ”Bozkurtlar Diriliyor” olarak bilinse de daha sonradan Atsız Hoca’nın bilgisi ve onayı dahilinde ”Bozkurtlar” adı ile bir şekilde neşredilmiştir. Romanın baş karakteri olan Kür Şad ilk kez bu şekilde hayatımıza aks etmiştir. Tarih hakkında az buçuk bilgisi olan herkes ”Kür Şad ve 40 çerisini” bilmektedir. Ancak küçük bir soru ve sorun vardır ki; aslında Kür Şad adında biri mi 40 kişiyle Çin Sarayını basmak gibi bir ihtilal girişiminde bulunmuştur? Hemen tarih ışığında, ilmi ölçüde ve zatı şahanelerinizin desturu mukaddesiyle ”Kür Şad” adıyla bildiğimiz askerin kimliğini tahlile meyledelim.

Çin Devleti, Türk Devletine ağır darbeler vururken, yabancı zevcelerin entrikası ve iç karışıkların sonrasında gelen kıtlığın etkisi iyice Türk yurtlarına olumsuz bir etki saçıyordu. Bu gelişmelerin sonucunda Doğu Köktürk Kağanlığı daha fazla dayanamadı. 630-680 yıllarında bir esaret devresine girildi. 50 yıllık bu acı dolu yıllarda Türklere ait ciddi bir nüfus kendinden çok daha fazla kalabalık Çin nüfusunun içinde asimile edilmek istendi. Buna karşı yer-yer ihtilal girişimleri, ayaklanma teşebbüsleri yada diplomatik istekler cereyan etse biri bizim konumuz olarak diğerlerinden ayrılık arz etmektedir.

Çin kaynakları işaret ediyor ki;

Takvim yaprakları 639 senesini işaret ederken Cie She Shuai adında Çin ordusuna girmiş Türk komutanı Cincheng Sarayı’na saldırıda bulundu. Sayıları 40 civarında olan ve kendi kabilesinden topladığı askerlerle bu saldırıya girişen Cie She Shuai sarayda tahribata yol açmıştır. Cie She Shuai olayın öncesinde bir plan hazırlamıştır.

Çin kaynağı ”Hsin T’ang shu” olayı şöyle anlatıyor;

”İmparator Jiu cheng Sarayı’nda iken T’u-li’nin kardeşi Cie shê shuai, “Lang ciang” rütbesini almıştı. Cie shê shuai, kendi adamlarıyla suikast plânlayarak kendi adamları ve (ağabeyinin oğlu) He luo gu ile birlikte İmparatoru kuzeye kaçırmayı düşündü. Adamlarına: “duyduğuma göre Yükselen Han (unvanlı prens Li zhi), gece saati 1-3 arası saray dışına çıkacakmış, saray kapısı açılacakmış. Ben bu fırsatta sarayı basacağım” dedi. O gece şiddetli rüzgar estiği için Yükselen Han (unvanlı prens Li zhi) saraydan çıkmadı. Cie she shuai suikastının açığa çıkmasından endişe ederek merkez otağa doğru ok atarak “öldürün” diye bağırdı. Muhafızlar peş peşe basıp geldiği için Cie she Shuai kaçmak için saray seyisini öldürüp, at kaçırıp, Wei nehrinden geçmek istedi. Ama peşinden gelenler ona yetişerek kellesini aldılar.”

Öncelikle şu olay dikkat çeker ki metinlerde ve tüm kaynaklarda ”Kür Şad” adında biri zikredilmemiştir. Öyleyse bu Kür Şad adı nereden çıkmıştır? Şuan bile günlük hayatta bir çok arkadaşımızın, tanıdığımızın adı Kür Şad, hatta bu yazıyı okuyan bile bir çok Kür Şad adlı okurum eminim ki vardır. Bu durumda bizde, sizlere Kür Şad adının kaynağını incelemekle mükellef olduğumuzu söyleyip müsaadenizle bu olayın aslını Nihal Atsız’ dan nakledeceğiz.

Osman Fikri Sertkaya, Nihal Atsız’ a soruyor…

”…Bu sohbet anlarından birisinde kendisine Kür Şad kelimesinin hangi kaynakta geçtiğini sordum.

‘Böyle bir kaynak yoktur’ diyerek bana özetle şunları söyledi:

”Senin de bildiğin gibi Shih-pi K’o-han yani Çuluk Kağan’ın iki oğlu vardı. Büyük oğlu T’u-li Tigin, küçük oğlu Cie şı şuay Tigin. Kağan’ın Çinli hatunu tarafından zehirlenerek öldürülmesinden sonra büyük oğlu T’u-li Tigin’in kağan seçilmesi gerekiyordu. Fakat Kurultay Kağan’ın büyük oğlu T’u-li’yi değil kardeşini “İl Kağan” unvanı ile kağan seçti. Bundan sonra T’u-li ve kardeşi 627 yılında Çin’e geldi. Hanedandan olanlara da Çin sarayında görevler ve Çince unvanlar verildi. Göktürk tahtının varisi T’u-li Tigin amcası İl Kağan’ın ölümünden bir yıl kadar sonra 631 yılında, 29 yaşında iken, Çin’de öldü. İl Kağan ise 630 yılında Çinliler tarafından mağlup ve esir edildi. 100.000 kadar Türk de esir edilerek Çin’e getirilip çeşitli bölgelere yerleştirildi. İl Kağan Çin’in esareti altında iken kederden öldü. 639 yılının Nisan ayında Cie şı şuay, T’u-li’nin oğlu Ho-lo-ko (= Türkçesi belki Urku) Tigin’i de yanına alarak Çin sarayını basıp, Çin imparatorunu esir alıp, Göktürkleri esaretten kurtarmak ve ağabeyi T’u-li’nin oğlu Ho-lo-ko’yu kağan ilân etmek istedi (Göktürk kağanlarının 542-630 yılları arasındaki şeceresi için bk. Taşağıl 1995: 185). Ben Çin kaynaklarında geçen Chieh-shê-shuai = Chie shih shuai = Cie şı şuay adının Türkçesinin ne olabileceğini çok düşündüm. Bir defa kağan çocuğu olmasından yani “Tigin” olmasından dolayı alacağı son idari unvan “Şad” olabilirdi. Geriye bu unvandan önceki ismi tahmin etmek kalıyordu. 1893’te Vilhelm Thomsen’in Göktürk alfabesini çözmesinden sonra kül okunan kelimenin varyantı olarak kür kelimesi düşünülmüştü. Yani bir l ~r alternansı olabilirdi. Bu alternansa göre kül kelimesinin varyantı kür kelimesi idi. Bu kelime Türkiye Türkçesi’nde “gür” şeklinde yaşamaktadır. Bir insanın “saçı, kaşı, bıyığı, sakalı” gür olabilir. “Ses, su” gür olabilir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu yüzden ben Çince cie kelimesinin Eski Türkçe karşılığının kür kelimesi olduğunu düşündüm ve Çince Cie şı ibaresinin Türkçesinin Kür Şad olabileceği kanaatine vardım. Bu yüzden Bozkurtların Ölümü adlı eserimde roman kahramanının adını Kür Şad olarak koydum. Bana göre de çok yakıştı.”

Görüldüğü gibi Cie she Shuai adı Nihal Atsız tarafından günümüze kazandırılmıştır. Bu isim Atsız Beğ’in romanlarında ve şiirlerinde öylesine heyecan ve coşkuyla ele alınmıştır gönüllerde silinmez izler bırakmıştır. Bu izler toplumsal hayata da yansımıştır ve Atsız’ ı tanımayanlar bile çocuklarına Kür Şad adını vermiştir. Nitekim bu ad Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor romanlarının ardından çok bir süre geçmemesine rağmen bugün Türk İllerinin bir çoğunda popüler ve bilinen bir isimdir. Bu ismi taşıyan arkadaşların hepsinin isim babası Hüseyin Nihal Atsız’ dır…

Şimdi Cie she Shuai yani Kür Şad’ın çok az bilinen hayatına dair bir kaç ufak bilgi aktaralım. Atalarımızın yazıyla geç tanışmasının cilvesi olarak Çin kaynaklarına muhtacız. Bakalım;

Tzu Ching Tung Chien: [Halkı Yönetmenin Örnekleri]

”Önceleri T’u-li Kağan’ın kardeşi Chieh-she-suai ağabeyisiyle birlikte Çin sarayına gelmiş ve kendisine ‘Chung-lang-chiang’ rütbesi verilmişti. Bu zat çapkın idi ve bundan dolayı da T’u-li Kağan tarafından azarlandı.”

Görüldüğü gibi Kür Şad çapkın birisidir. Çin sarayındaki yüksek Çin sosyetesinde hemen her kadını yatağına aldığı söylenir. Öte yandan yaklaşık 40 kadar çerisiyle giriştiği saldırıda 40 askerinin hepsinin kendisi gibi Aşina Hanedanından gelen soylu kimseler olduğu bilinir. Bu da işaret eder ki Kür Şad bu kadar seçici davranmışsa demek ki kurduğu gizli ihtilal cemiyeti çok-çok daha kalabalıktı. Bu durumda akıllara şu sual gelir, ”Öyleyse niçin daha kalabalık bir orduyla gelip kesin sonuç almadılar?”

Bu durumda şu değerlendirme yerinde olacaktır ki Cie she Shuai bu girişimle Çin Kralını öldürmeyi değil, esir etmeyi planlamaktadır. Ayrıca Kral’ın oğlu Prens bizdeki ”tebdil-i kıyafet” tarzında bir akşam gezmesine çıkıp halkının nabzını ölçmekte olduğu görünüyor. Öyle olmasa bile Çinli Prens gece bir şekilde dışarı çıkmak durumda kalıyor, bu sebeple kapılar mutlaka açılacak ve ihtilalciler içeri dalacaklar, plan bu istikamette seyrediyor. Çünkü Tzu-chih t’ung-chien’deki Çin metni diyor ki;

”Gece yarısı 1-3 arası, ‘Yükselen han’ unvanlı (prens) Li zhi’nin saraydan çıkarken saray kapısının açılmasından istifade ederek atla saraya girmeyi ve imparator Tang tai zong’un otağını basarak imparatoru esir almayı planladılar.” diyor ve devam ediyor;

”Ayın 11’inde Cie she shuai ve diğerleri T’u-li Kağan’ın oğlu He luo gu’yu koruyarak gece yarısı saray kapısının dışında gizlendiler. Şiddetli rüzgara rast geldiği için “Yükselen Han” unvanlı prens (Li zhi) saraydan çıkmadı. Cie she shuai şafağın sökmesine az bir vakit kalmasından endişe ederek askerleriyle saraya hücum etti.”

Burada bir ayrıntıda şudur ki dışarı çıkacak olan kişi Kral değil, onun oğlu Prens Li Zhi’dir. Kür Şad ve adamları ise olaylar bekledikleri gibi gitmeyince yani fırtına çıktığı için (yağmur kokan gece diye geçer) Prens çıkmayınca beklediler. Beklediler ancak Prens bir türlü çıkmayınca, kapı aralanmayınca ve güneş doğduğunda gizlenemeyip tutuklanacaklarını düşününce ani ve radikal bir kararla hücum emri geldi.

Atsız’ ın da romanında yorumladığı gibi Kral’ı esir ederek ondan fidye alabilir. Bu fidye alış-verişinde esir olan Türklerin eski topraklarının geri verilmesi karşılığında Çin Kral’ını teslim etme şartı koyması da kuvvetli bir ihtimaldir. Ancak saraya yapılan hücum sırasında demek ki Kral’ın esir edilme olasılığı ortadan kalkınca son çare olarak Çinli Muhafızlara saldırıyorlar. Çin Sarayı bu skandal girişimle sarsılırken bir yandan da takviye alırlar. Kür Şad ve 40 çerisinin saldırısını püskürtmeye gelen destek kuvvet konusunda bir parantez açalım.

Çünkü Kür Şad ve adamlarını bastırmaya gelen ”Ze Chong Du Wei” saray muhafızlarının başının unvanıdır. Genellikle 1200 kişilik bir askerî birliğe hükmeder. Bu durumda ciddi anlamda ne kadar kuvvetle geldiğini kesin olarak bilemese de sanırım bu ünvanın anlamı bizde biraz fikir uyandıracaktır…

Neticede 40 kişilik ordusundan arta kalan 20 kişiyle ahırı basıp (atlarla gelmişlerdi hatırlarsınız, demek atları öldü ve tüm atlar ölünceye kadar uzun müddet savaştılar) sarayın atlarını kaçırıp canlı kurtulmak üzere coğrafi olarak Çin’i ortadan ikiyi ayıran Wei nehrine doğru at teptiler. Ancak burada Çinliler tarafından yakalanıp öldürüldüler…

Hakikaten çok ilginç değil mi? Sen kalk 40 kişiyle koskoca Çin Sarayına baskın yap! Saatlerce diren ve tüm sarayı ayağa kaldır. Yetmedi, saraydan 20 atlıyla sağ çıkıp Wei nehrine kadar koca orduyu peşine tak… Böyle ilginç hadiseler tarihte çok az zuhur ediyor. Bu hadise ne yazık ki Atsız’ a kadar bilinmiyordu. Atsız bunu basit bir makale halinde işleyip kenara atsa şuan yalnızca durumla alakadar kişilerce bilinecekti. Oysa Atsız bunu 2 romanda ve bir kaç şiirde çok muazzam bir üslupla işledi ve yeteneği ile bezeyip Türk gençliğinin karşısına sundu. Bu sayede bugün Cie she shuai, Kür Şad adı ile yaşıyor. Kür Şad adı ise Erhan Afyoncunun ”Tarihin Arka Odası” programında laf arasında belirttiği gibi ”Kür Şad adı isyanın ruhuna daha uygun”. dur. Bu bakımdan da gençlerin Amerikan mahsulü sahte kahramanlara yada Moskof tohumu, Latin Amerikan maceraperesti, belki Arap, Yahudi kahramanlarına ve değerlere değil de, milli şuurun temellendirilmesi icabı Türk kahramanlarına özendirilmesi kültürel, tarihi, sosyolojik olarak bir çok açıdan, gençlerin Kür Şad’ı beğenmesi, onu sevip ona özenmesi önem teşkil eder. Sözün özü şudur ki Atsız Hoca’nın da gayet iyi bildiği üzere Kür Şad, bizlere vatanperverliği, fedakarlığı, cesareti, özgürlüğü simgelemektedir. Siyasal olarak ta Türklerin şu son 300 yıllık fetret devrinde en çok öne çıkarması gereken değerler bunlar değil midir?

El cevap: Kesinlikle evet!

Bu isyanın ardından Türkleri ”baş belası” olarak belirten Çin Devlet adamları Türkleri eski yaşamına, göçebe bozkır yaşantısına bırakmak yönünde karar kılacaktır. Türkler ise bu durumda çok geçmeden İlteriş Yabgu’nun önderliğinde tekrar teşkilatlanıp intikam aşkıyla seferler düzenleyecek hatta Çinlileri haraca bağlayacak kadar ileri gidecektirler. Kürşad işte böyle bir olayında tohumunu Wei nehrinin kıyılarında atmıştır ve yalnızca 40 arkadaşıyla sergiledikleri bir kahramanlık örneği ile kendinden sonra gelecek nesillere özgürlük yolunu açmıştırlar. Bu 40 küsür kişinin Türk tarihine bilhassa Asya Türk tarihine katkısı da bu ölçüde azımsanmayacak kadar büyüktür. Bozkurtlar’ ın ölümü romanın sonunda diyor ya Atsız, ”Kür Şad ölmüş fakat attan düşmemişti. Ölmüş fakat yenilmemişti.”

Son kez sözü üstadına, Atsız Hocaya bırakıyorum ve yazıma son veriyorum. Sabrınız için müteşekkirim.

”Kür Şad, tarihimizde alevlerin, ışıkların, mehtapların ve yanardağların yanında gerçi parlamasıyla sönmesi bir olmuş geçici bir şahap gibidir. Fakat o geçici ışık tarihin gidişini değiştirmiş, kısa aydınlığında bize en büyük hakikati görebilecek fırsatı vermiştir. Bu hakikat ezeli ve ebedi kahramanlıktır.
Tarih acayip bir ihtiyardır. Bazılarına tam hakkını verir. Bazı değersizlerden çok bahseder. Bazı büyükleri hiç anmaz. Bazılarından da yalnız bir kaç kelime söyler. Kür Şad bu sonuncularındandır. Onun hakkında bütün bildiğimiz: Türk milletini kurtarmak ve esir olan yeğenini Türk kağanı yapmak için kendisi gibi esir 40 arkadaşıyla birlikte Çin imparatorunun sarayına saldırdığı, fakat pek nispetsiz bir savaştan sonra can ve baş verdiğidir. Bu muhteşem saldırışın, muhteşem kahramanlarını bilip tanısaydık ne hoş olurdu! Adlarını bile bilmediğimiz bu örneksiz fedailer acaba nasıl insanlardı? Kaç yaşlarında idiler? Hangileri hangi savaşlardan arta kalmışlardı? Anaları, babaları yaşıyor mu idi? çocukları var mıydı? Seviyorlar mıydı? Karıları, sevgilileriyle son defa neler konuşmuşlar, neler düşünmüşlerdi? Yazık, hiçbirini bilmiyoruz. Bildiğimiz yalnız şu:
Yanardağ ruhlu, çelik iradeli kahraman Kür Şad… Bozkurt hanedânından yani kağanlar soyundan olduğu halde yeğenini tahta çıkararak Türk milletini diriltmek için kılıca sarılan Kür Şad… Bu nispetsiz çarpışmada zaferi sağlayacak tek yola giderek, yani düşmanın kalbine saldırarak ruh ve irade kuvveti kadar muhakeme gücüne de sahip olduğunu belirten Kür Şad… Başarılamayan bir ihtilâle rağmen düşmanın yüreğine korku ve dehşet salarak ırkı mahvolmaktan kurtaran Kür Şad… Sonra onun 40 şanlı arkadaşı…”

2 Yorumlar

2 Yorumlar

Lokman Atmaca 12 Ocak 2017 - 16:29

Ellerine sağlık kardeşim çok güzel olmuş. Uzun ama çok faydalı bir yazı.

Necmettin Deliorman 12 Ocak 2017 - 18:45

Ellerine sağlık devamını bekliyoruz.

Yorum Yap