Ana Sayfa Genel Türkiye’deki Gizli Irkçılık

Türkiye’deki Gizli Irkçılık

0 Yorum 522 Görüntülenme

İnsanlar arasındaki bağı kuvvetlendiren temel etken “ortak noktalardır”. Bunun örneğini günlük yaşantımızda sıkça görürüz. Aile bireyleri, Mahalle sakinleri, iş veya sınıf arkadaşları, Hemşehriler hatta aynı ülkenin vatandaşları bile bu ortak noktalar ile daha güçlü bağlar kurarlar. Bu bağlar ortak yaşam alanlarının ayakta kalmasını sağlayan zemindir. Zemini olmayan yapı çöker. Bu ortak noktalar; din,dil,ırk,düşünce,hobiler vs. gibi çok geniş bir kümeden oluşur. Bu küme de kendi içerisinde kapsamına ve önemine göre sıralanır. Örnek olarak, bir ülke “pop dinleyicileri” arasında bir bağ olmasa dahi ayakta kalabilir, fakat aynı şey “Kültür” için geçerli değildir. Türkiye’de yaşadığımızı düşünürsek, bizim en büyük ortak noktamız “Türk” var olmamızdır. Günümüzde en çok tartışma konusu olan ortak unsur ise “İnanç” meselesidir. Herhangi bir inanca mensup olup olmamayı bir kenara bırakırsak, dinin toplumsal düzen açısından faydalı olduğu su götürmez bir gerçektir. Zira, bir kaç sapkın inanç dışındaki bütün dinler iyiyi,doğruyu ve dayanışmayı emreder. Din ayırt etmeksizin, emredilen iyilik ve doğrulukların uygulanması ,toplumsal refahı arttıracaktır. Tabi bu uygulama yapılırken, tamamıyla dini bir kenara atmaktan bahsetmiyorum. Sadece, inançlar arasındaki ortak noktaların kullanımının yararımıza olacağını belirtiyorum. Müslüman bir insanın, Cami İmamı’nın “Papaz” olmasını istememesi; ya da Hristiyan bir insanın, Kilise Papazı’nın “Hoca” olmasını istememesi oldukça normaldir. Çünkü bu durum lüzumsuzluktan başka bir şey değildir. Aynı şey yönetim ile de bağlantılıdır. “Türk” insanının yöneticisinin “Türk dışı” bir etnik kökene sahip olması, absürt ve bir o kadar da gereksizdir.

Ortak unsurların önemini ve neden absürt bir biçimde birbirine karıştırılmaması gerektiğini iyice kavramışsak asıl mevzuya gelelim. Müslüman’ın Camide Hristyan, Hristya’nın Kilisede Müslüman istememesi, birbirlerine olan nefretinden değil; ortak değerlerine uymamasından ve kendi inancına olan sevgisinden kaynaklıdır.
Bu durum Türkçülük içinde geçerlidir. Türk ırkçılığı, başka ırklara olan nefretten değil; kendi ırkına olan sevgiden doğar. Zira bu bizim ortak unsurumuzdur ve bunu sahiplenmemizden daha normal bir durum olamaz.
Türkiye’de -Türkçü düşünceyi benimsememiş olsa dahi- , içinde gizliden gizliye ırkçılık olan büyük bir kesim vardır. Geçmişten günümüze katılaşarak gelen “Irkçılık kötüdür” tabusundan dolayı, insanlar bunu kendine kabul ettiremez.
Bana, insanlarda “Gizli Irkçılık” olduğunu düşündüren şey, çevremdeki gözlemlerimdir. Coğrafi olarak Araplar tarafından kuşatılmış olan Trabzon ilinde yaşamaktayım. Sokakta dahi insanların, Arapları kast ederek defalarca, “Eyvallah din kardeşimiz de, bu kadarı fazla” diyerek rahatsızlıklarını dile getirdiğine şahit oldum.
Bu durumun yaşanmasının tek sebebi ; “din” ortak unsurunun absürt şekilde zorlanarak, “ırk” ortak unsuruna zarar vermeye başlamasıdır. Yozlaşmaya maruz kalmamış olan her insan ortak unsurunu korumaya çalışacak, dolayısıyla gizliden gizliye ırkçılık güdecektir. Benim şehrimde Arap, başkalarının şehrinde Suriyeli,Kürt vs. Etnik köken değişse bile, ortak unsurların çatıştığı gerçeği değişmiyor. Eğer benim ülkemdeysen ve benim ortak unsuruma zarar veriyorsan, ya ülkeden gideceksin ya da verdiğin zarara misliyle karşılık alacaksın.

Son olarak, eğer yöneticiler bu tür absürt zorlamalara devam ederse, başka bir “6-7 Eylül Ortak Unsuru Koruma Refleksi” yaşanması da olağandır.

0 Yorum

Yorum Yap